Celil Çalış – Toprağın Adamı

2021’in Ardından Tarımsal Bakış

2020 yılı her günü bir doğal afet, sağlık problemleri, askeri veya siyasi hareketlilikle başladı. Hız kesmeden normal olmayan  bir yılda yaşanabilecek ne kadar olay varsa yaşandı 2020’de desek yalan olmaz. Canımızın yandığı, boğazımızın düğümlendiği bir yılı geride bırakıp, yeni gelen yılla birlikte geleceğe daha umutla bakmak istiyoruz.

İnsanoğlu tarih boyunca görünür görünmez düşmanlarla mücadele etmiş, onları yenmiş veya onlara yenilmiştir. Din, millet, ülke ayrımı yapmadan bütün dünya, bunun canlı bir örneği olarak iki yıldır Kovid-19 denen görünmez bir düşmanla mücadele etmektedir. Virüs; gelişmiş-gelişmemiş, zengin-fakir, Müslim- gayrimüslim ayrımı yapmadan tüm insanlığı tehdit etmeye devam ediyor. Dünyada bulaşmadık ülke bırakmayan bu virüs illetine bir an önce çare bulunması umuduyla bulunan aşıların zamanında tüm dünya ülkelerindeki insanlara yapılmasını bekliyor ve bunun için dua ediyoruz.  İnsanlığın karamsar olduğu bugünlerde cana yakın milletimizin en çok zoruna giden durumlardan biri de sevdiklerinden uzak durmak, onları kucaklayamamak. Az daha sabır, kucaklaşacağımız günler yakındır inşallah.

Sağlık, ekonomi, tarım, sanayi üretimi gibi birçok konuda dünya, önemli bir sınavdan geçiyor. Devletler, imkânına göre ekonomik tedbirlerinin yanında, tarımsal tedbirlerini, yerli üretim potansiyellerini ve tarımsal ihracatlarını kapattıklarını ardı ardına açıklamaktalar. Ülkemizde de tarımsal tedbirler açıklanıyor, tedbirler alınıyor daha alınacaktır da inşallah.

Karamsarlık korkaklıktır, Türkiye büyüktür. Bu Devletin tarihine yakışır şekilde yaşamalı ve çok çalışmalıyız.” diyor tarih hafızamız, hocamız rahmetli Halil İnalçık.

Tüm dünya için sıkıntılı ve sancılı bir yıl oldu. O yüzden bu yıl yaşananları kısaca hatırlamak ve yaşananlardan  ders çıkarmak, önümüzdeki dönem için çok daha anlamlı ve önemli bir hâl alıyor. Tarım ve gıda sektörü açısından 2021 oldukça zor ve öngörülemez bir yıldı. Olumsuzlukların yanında tarım açısından fırsat yılı olarak da değerlendirebiliriz. Ancak dünü unutmamak, yarınların planlamasını yapmak kaydıyla. 

2020 yılında  tarım ve gıda sektörü açısından öne çıkan gelişmelere bakacak olursak: Ocak ayında daha Kovid-19 salgını dünya gündemine tam manasıyla oturmamışken yeni dünya düzeninin sorunlarını ortaya koyan Davos Zirvesinin gündem maddeleri dikkat çekiciydi.

Davos öncesi hazırlanan 2020 raporlarında, “Dünyanın en büyük 10 riskinin” ilk beşinde çevre ve iklimsel tehditler  yer aldı. İşte sırasıyla 10 maddede sıralanan riskler: Olağanüstü hava olayları, iklim değişikliğinin iyileştirilmesi ve uyum çabaları konusunda başarısızlık, biyoçeşitlilik kaybı, doğal afetler, insan yapımı çevresel zararlar ve afetler, siber saldırılar, su krizi, küresel yönetim zaafları, bilgi altyapısının çökmesi, devletler arası çatışmalar. “Dünyanın en büyük 10 riskinin” ilk beşinde çevre ve iklimsel tehditlerin yer almış olması dikkat çekiciydi.

Tüm canlıların yaşaması için, üç temel ihtiyacı var: temiz hava, temiz su ve sağlıklı besin. Dünyada sonsuz olmayan yenilenebilir kaynaklara insanoğlu, ihtiyacına göre yüzyıllardır müdahalede bulundu. Ancak sanayi devrimi olarak bildiğimiz son yüzyılda doğal nimetlere ‘hepsini ben kullanayım’ diye haddinden ve hakkından fazla saldırdı, bu nimetleri hoyratça kullandı ve kullanmaya da devam etmekte. Havamızı kirlettik, ormanlarımızı yok ettik, suyumuzu kirlettik, doğaya haddimizi aşar müdahalelerde bulunduk.  Şimdi dünya bir araya gelerek çare aramakta.  Bu durum, dünyanın 30-40 yıl sonraki nüfusu besleyip besleyemeyeceği tartışmasını da ajandamızın baş tarafına not alınmasına sebep olmuştur.

Teknolojinin gelişmesiyle birlikte tarımda insan emeğine duyulan ihtiyaç azalırken, devletler daha az kişiyi istihdam ederek daha fazla üretim yapıyorlar. Örneğin ABD 2,5 milyon kişilik tarımsal istihdam ile 180 milyar dolarlık bir tarım ekonomisi meydana getirirken, Japonya 1,6 milyon kişi ile 55 milyar dolarlık bir üretim seviyesi ortaya koymuştur. Diğer ülkelere kıyasla çok daha az kişiyle üretimin sağlanması, teknoloji ve akıllı tarım uygulamalarının önemine işaret ediyor. Rusya’nın 4,8 milyon kişilik tarım istihdamı ile 64 milyar dolarlık ve Türkiye’nin 5,2 milyon istihdamla meydana getirdiği 52 milyar dolarlık ekonomi, teknoloji ve akıllı tarım uygulamalarının gerekliliğini gösteriyor.

Fakat dünyanın en büyük tarım ithalatçıları arasında bulunan ABD ve Japonya; Türkiye ve Rusya’ya kıyasla daha az ürün çeşidi elde ediyor. Bu nedenle ABD, Japonya ve Çin gibi ülkeler, nüfuslarının da etkisiyle, büyük miktarlarda tarım ürünü satın alıyorlar. Mevcut alım kapasiteleri göz önüne alındığında, Türkiye’nin ihracat potansiyeli daha fazla öne çıkıyor. Bunlar hayal değil. Türkiye’nin bu gücü var. Sadece inanmak ve bu hedefe odaklanacak stratejik yol haritaları hazırlamak gerekiyor. Ekonomik kalkınmamızın ve zor zamanların dermanı ve çaresinin tarım olduğunun farkına varalım.

Tarım camiası olarak bize düşen; doğal kaynaklardan olan toprak, su ve ormanlarımız başta olmak üzere, tarımsal üretim ve gıdada orta vadede baş gösterebilecek ihtiyaçlarımızı karşılamak, sürecin uzaması durumunda alınacak tedbirleri gerçekleriyle ortaya koymaktır. Sadece üreticiler değil tüm paydaşlarıyla üretimden yana taraf olunmalıdır, artık olunacaktır.

Koronavirüs salgınıyla birlikte tarım ve gıda sektörünün stratejik önemi net biçimde anlaşıldı. Sadece Türkiye’de değil dünyanın dört bir yanında insanlar salgın ve karantina haberleri nedeniyle cep telefonu,  beyaz eşya, giyecek için değil, temel gıda ihtiyaçlarını karşılamak hatta stoklamak için marketlere gittiler. İnsanlarda kendisini ve ailesini koruma içgüdüsüyle “aç kalma korkusu” ve yeterli beslenememe kaygısı” ağır bastı. Dolayısıyla koronavirüs salgını, tarıma dair çıkarılacak dersleri ve yapılacak ev ödevlerini bizlere yeniden hatırlattı.

  • Tarımda kendi kendine yeterlilik” ile “yerli ve milli üretim” kavramlarının şaka veya bir slogan olmadığı, gelecek adına zorunlu bir bakış olduğunu anladık.
  • Sürdürülebilir şekilde gıda güvenliğini sağlamak açısından, orta ve uzun vadeli tarım politikalarının gerekliliği daha net şekilde ortaya çıktı.
  • Hem arz-talep-fiyat istikrarı açısından hem de maliyet-satış dengesi yönünden planlama ve sonrasındaki tedarik-değer zincirinin doğru ve etkin işlemesinin önemi daha iyi anlaşıldı.
  • Ulusal ya da uluslararası şirketlerin bu tür kriz dönemlerinde izlediği ‘ayakta kalma’ ve ‘krizi fırsata çevirme’ yaklaşımının önlenmesi ile birlikte tarımda küçük aile çiftçiliğinin kıymeti ve önemi daha da fark edildi.
  • Birçok tarım ürününün bildiğimizden çok fazla olduğunu anlamış olduk.
  • Herkesin evine kapandığı bir dönemde belki de en büyük sorumluluğu başta sağlık çalışanlarımızla birlikte tarım sektörü aldı.
  • Sokağa çıkma yasağı kararının alındığı en riskli dönemde pandemiye rağmen çiftçi kırsalda üretimine tam gaz devam etti. O ürünlerin son tüketiciye ulaşmasında tedarik zincirinin diğer halkalarındaki tüm kesimler de işini hakkıyla yerine getirdi.
  • Ancak pandemi sürecinde başta turizm, inşaat, otomotiv, havayolu ve hizmet sektörü için açıklanan destek paketlerine karşın tarım sektörü hak ettiği desteği bulamadı.

Gıda tedarikinde şu ana kadar bir aksama ve eksiklik görülmedi çok şükür. Bu açıdan tarım sektörünü bir kez daha alkışlayalım. Gıda üretimi için tarım sektöründe üretimin devamlılığı şarttır, üretim zincirinin kırılmaması gerekir. Bunun için tarımsal üretimde insan gücü, tarımsal girdiler ve tarımsal destekler önemlidir. Burada dikkat çekilmesi gereken bir konu da; Türkiye, dünya geneline bakıldığı zaman 83 milyon nüfusla 32 yaş ortalaması ile genç bir ülkedir. Tarımın ihmali veya üvey evlat muamelesi ile son yıllarda üretim alanlarında yaş ortalaması hızla yükselmiş ve 52’yi bulmuştur. Bu tarımsal üretimin sürdürülebilirliğini ve aile işletmeciliğini tehdit etmektedir. Tedbir alınmalıdır.

Savunma sanayii ve sağlıkta mücadele devam ederken yapılan çalışma ve yatırımlar alkışlandı, bunları takdir ettik. Tarım böyle değil işte. Tarımda üretim zincirinin kırılmaması, sürdürülebilirliğin sağlanması ve keşkeler yaşamamak için tedbirler başta alınmalıdır. Zora düşmeden yerli ve milli üretimle gıda güvenliğinin sağlandığı kendi kendine yetebilen konuma gelebilir miyiz? Kesinlikle geliriz. Yeter ki “Ekonomik kalkınmamızın temelinin tarım olduğunun farkına varalım”. 

Bugünler zor, çetin ama atlatacağız,
Sabır denen o taşları çatlatacağız,

Umutların eksilmesin başaracağız, diyor gönül insanı Mustafa Yıldızdoğan.

“Zamanı geldiğinde hayat normalleşecek, birbirimizle kucaklaşacağız. Dayan milletim, geceyi gördük, güneşi de göreceğiz.” diyor Devletli Büyüğümüz.

Kızmaya, küsmeye, kırılmaya, yorulmaya, darılmaya hakkımız yok, bugünler ve yarınlar için biz üretimden yana tarafız.

2021’in ülkemize ve tüm insanlığa güzellikler getirmesi dileğiyle güzel ülkemin güzel insanlarının yeni yılını kutlarım.

#ÜretimeDevamTürkiye’m

#BizBizeYeterizTürkiye’m

#toprağınadamı

Celil Çalış

1973 Yılında Konya/Kadınhanı ilçesinde doğan Celil ÇALIŞ, Konya Çumra Ziraat Meslek Lisesinden 1992 yılında mezun olduktan sonra Tarım ve Köy işleri Bakanlığı Erzurum / Çat İlçe Müdürlüğünde Ziraat Teknisyeni olarak göreve başladı. Sırasıyla Antalya / Elmalı, Antalya /Alanya ve Konya İl Tarım Müdürlüklerinde değişik kademelerde görev yaptı.

Previous Post
Next Post

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir