Celil Çalış – Toprağın Adamı

2022’YE TARIMSAL BAKIŞ

2022 yılı her günü bir doğal afet, sağlık problemleri, askeri veya siyasi hareketlilikle başladı. Dünya salgın hastalığın sonrası kendine gelemeden Rusya ile Ukrayna savaşı patlak verdi. Gıda ve enerji krizi ile Avrupa başta olmak üzere dünya adeta terbiye edilmekte.  Hız kesmeden normal olmayan bir yılda yaşanabilecek ne kadar olay varsa yaşandı desek yalan olmaz. Canımızın yandığı, boğazımızın düğümlendiği bir yılı geride bırakıp yeni gelen yılla birlikte geleceğe daha umutla bakmak istiyoruz.

Sağlık, ekonomi, tarım, sanayi üretimi gibi birçok konuda dünya, önemli bir sınavdan geçiyor. Devletler, imkânına göre ekonomik tedbirlerinin yanında, tarımsal tedbirlerini, yerli üretim potansiyellerini ve tarımsal ihracatlarını kapattıklarını ardı ardına açıklamaktalar. Ülkemizde de tarımsal tedbirler açıklanıyor, tedbirler alınıyor daha alınacaktır da.

Karamsarlık korkaklıktır, Türkiye büyüktür. Bu Devletin tarihine yakışır şekilde yaşamalı ve çok çalışmalıyız.” diyor tarih hafızamız, hocamız rahmetli Halil İNALCIK.

Tüm dünya için sıkıntılı ve sancılı bir yıl oldu. O yüzden bu yıl yaşananları kısaca hatırlamak ve yaşananlardan  ders çıkarmak, önümüzdeki dönem için çok daha anlamlı ve önemli bir hâl alıyor. Tarım ve gıda sektörü açısından 2021’den sonra 2022 yılı da oldukça zor ve öngörülemez bir yıldı. Olumsuzlukların yanında tarım açısından fırsat yılı olarak da değerlendirebiliriz. Ancak dünü unutmamak, yarınların planlamasını yapmak kaydıyla. 

Davos öncesi hazırlanan 2020 raporlarında, “Dünyanın en büyük on riskinin” ilk beşinde çevre ve iklimsel tehditler  yer aldı. İşte 10 maddede sıralanan riskler: Olağanüstü hava olayları, iklim değişikliğinin iyileştirilmesi ve uyum çabaları konusunda başarısızlık, biyoçeşitlilik kaybı, doğal afetler, insan yapımı çevresel zararlar ve afetler, siber saldırılar, su krizi, küresel yönetim zaafları, bilgi altyapısının çökmesi, devletler arası çatışmalar. “Dünyanın en büyük 10 riskinin” ilk beşinde çevre ve iklimsel tehditlerin yer almış olması dikkat çekiciydi.

Tüm canlıların yaşaması için üç temel ihtiyacı var: temiz hava, temiz su ve sağlıklı besin. Dünyada sonsuz olmayan yenilenebilir kaynaklara insanoğlu, ihtiyacına göre yüzyıllardır müdahalede bulundu. Ancak sanayi devrimi olarak bildiğimiz son yüzyılda doğal nimetlere ‘hepsini ben kullanayım’ diye haddinden ve hakkından fazla saldırdı, bu nimetleri hoyratça kullandı ve kullanmaya da devam etmekte. Havamızı kirlettik, ormanlarımızı yok ettik, suyumuzu kirlettik, doğaya haddimizi aşar müdahalelerde bulunduk.  Şimdi dünya bir araya gelerek çare aramakta.  Bu durum, dünyanın 30-40 yıl sonraki nüfusu besleyip besleyemeyeceği tartışmasını da ajandamızın baş tarafına not alınmasına sebep olmuştur.

Teknolojinin gelişmesiyle birlikte tarımda insan emeğine duyulan ihtiyaç azalırken, devletler daha az kişiyi istihdam ederek daha fazla üretim yapıyorlar. Örneğin ABD 2,5 milyon kişilik tarımsal istihdam ile 180 milyar dolarlık bir tarım ekonomisi meydana getirirken, Japonya 1,6 milyon kişi ile 55 milyar dolarlık bir üretim seviyesi ortaya koymuştur. Diğer ülkelere kıyasla çok daha az kişiyle üretimin sağlanması, teknoloji ve akıllı tarım uygulamalarının önemine işaret ediyor. Rusya’nın 4,8 milyon kişilik tarım istihdamı ile 64 milyar dolarlık ve Türkiye’nin 5,2 milyon istihdamla meydana getirdiği 52 milyar dolarlık ekonomi, teknoloji ve akıllı tarım uygulamalarının gerekliliğini gösteriyor.

Fakat dünyanın en büyük tarım ithalatçıları arasında bulunan ABD ve Japonya; Türkiye ve Rusya’ya kıyasla daha az ürün çeşidi elde ediyor. Bu nedenle ABD, Japonya ve Çin gibi ülkeler, nüfuslarının da etkisiyle, büyük miktarlarda tarım ürünü satın alıyorlar. Mevcut alım kapasiteleri göz önüne alındığında, Türkiye’nin ihracat potansiyeli daha fazla öne çıkıyor. Bunlar hayal değil. Türkiye’nin bu gücü var. Sadece inanmak ve bu hedefe odaklanacak stratejik yol haritaları hazırlamak gerekiyor. Ekonomik kalkınmamızın ve zor zamanların dermanı ve çaresinin TARIM olduğunun farkına varalım.

Tarım camiası olarak bize düşen; doğal kaynaklardan olan toprak, su ve ormanlarımız başta olmak üzere, tarımsal üretim ve gıdada orta vadede baş gösterebilecek ihtiyaçlarımızı karşılamak, sürecin uzaması durumunda alınacak tedbirleri gerçekleriyle ortaya koymaktır. Sadece üreticiler değil tüm paydaşlarıyla üretimden yana taraf olunmalıdır, artık olunacaktır.

Salgın hastalık bitmiş gibi gözükse de ekonomik, sosyolojik ve psikolojik etkileri dünyanın önümüzdeki on yıllarına mal olan etkisinin olduğunu unutmamak gerekir. 2022 yılı içerisinde başlayan ve hala devam eden, Rusya Ukrayna savaşı sonrası başta Avrupa olmak üzere tüm dünyayı etkileyen enerji ve gıda tedarikindeki iki arz ülkesinin savaşının bitmemesi birçok tedbirleri alma zorunluluğu doğurmaktadır: 

  •  “Tarımda kendi kendine yeterlilik” ile “yerli ve milli üretim” kavramlarının şaka veya bir slogan olmadığı, gelecek adına zorunlu bir bakış olduğunu anladık.
  • Sürdürülebilir şekilde gıda güvenliğini sağlamak açısından, orta ve uzun vadeli tarım politikalarının gerekliliği daha net şekilde ortaya çıktı.
  • Hem arz-talep-fiyat istikrarı açısından hem de maliyet-satış dengesi yönünden planlama ve sonrasındaki tedarik-değer zincirinin doğru ve etkin işlemesinin önemi daha iyi anlaşıldı.
  • Ulusal ya da uluslararası şirketlerin bu tür kriz dönemlerinde izlediği ‘ayakta kalma’ ve ‘krizi fırsata çevirme’ yaklaşımının önlenmesi ile birlikte tarımda küçük aile çiftçiliğinin kıymeti ve önemi daha da fark edildi.
  • Birçok tarım ürününün bildiğimizden çok fazla olduğunu anlamış olduk.

2022 yılında tarımsal üretim açısından girdi fiyatlarındaki aşırı yükseliş üreticilerimizi tedarikte zorlasa da kış ve geç ilkbahar yağışları ile iklimsel olarak geçmiş yıllara göre verimli bir yıl geçirdik. Tarım ve Orman Bakanlığına Ziraat Profesörü Vahit KİRİŞCİ hocamızın atanmasıyla yapılan hamleler tarımsal ürünlerin değer bulması ve tedarikte üretici ve tarımsal ticaretin memnuniyetini kazandı, tedirginlik azaldı.

Tarım Orman Bakanı Sayın Vahit KİRİŞCİ, tarımsal desteklemelerde köklü ve farklı değişikliklere gideceğinin sinyallerini Bakanlık koltuğuna oturduğu günden beri veriyor. Diğer yandan geçen süre zarfında ülkemizin ekonomik olarak geçirdiği badirelerin, oluşan gıda enflasyonun sadece tarımdan kaynaklandığı dillendirmektedir. Âdeta ekonominin hızlı ilerleyişini tarımın engellediği sanılıyor.

  • Her yıl Çukurova harmanı ortası ve Orta Anadolu harmanı öncesi açıklanan ve piyasa fiyatlarının altında kalan buğday, arpa fiyatları Türkiye harmanı başlamadan dünya fiyatları ölçeğinde üreticinin beklentisinin üzerinde açıklandı.
  • TMO’nun alıma müdahil olması ve buğdayda 1000 TL/Ton, arpada 500 TL/Ton desteklemesi üreticinin malının değerini korudu. Ayrıca TMO elinde 5 milyon ton stokla bu günleri görerek yapılacak dış alımlarda elini güçlendirdi.
  • Rusya-Ukrayna savaşının gölgesinde Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere Dışişleri Bakanımız ve Tarım Orman Bakanımızın önemli uğraşları ile imzalanan ve bir dönem sıkıntıya girse de halen devam eden “Tahıl Koridoru Antlaşması” devam etmektedir. Ülkemiz ihtiyaçları yanında, dünyada tahıl ihtiyacı bulunan ülkelere Rusya ve Ukrayna tahıllarının ulaşımının sağlanması konusunda Türkiye önemli bir aktör olmuştur.
  • ÇKS kayıtlarının beyan esaslı internet üzerinden üreticiler tarafından yapılabilmesi imkânı verilmiştir.
  • Stratejik üretim ve sanayii ürünü olana şeker pancarı üretimi ve şeker üretimi konusunda uygulanan fiyat politikası şeker pancarı üretiminin sürdürülebilirliğini sağlamış, sulu alanlarda üretimi öncelikli tercih edilen ürün haline gelmiştir.
  • Zeytinlik ve tarım arazilerinin amaç dışı kullanılmaması konusunda 5403 sayılı Kanuna rağmen gösterilemeyen dirence, Tarım Orman Bakanımız Vahit KİRİŞCİ’nin samimiyetle yaklaşması umut verici olmuştur.

Gıda tedarikinde şu ana kadar bir aksama ve eksiklik görülmedi çok şükür. Bu açıdan tarım sektörünü bir kez daha alkışlayalım. Gıda üretimi için tarım sektöründe üretimin devamlılığı şarttır, üretim zincirinin kırılmaması gerekir. Bunun için tarımsal üretimde insan gücü, tarımsal girdiler ve tarımsal destekler önemlidir. Burada dikkat çekilmesi gereken bir konu da Türkiye, dünya geneline bakıldığı zaman 85 milyon nüfusla 33 yaş ortalaması ile genç bir ülkedir. Tarımın ihmali veya üvey evlat muamelesi ile son yıllarda üretim alanlarında yaş ortalaması hızla yükselmiş ve 54’ü bulmuştur. Bu tarımsal üretimin sürdürülebilirliğini ve aile işletmeciliğini tehdit etmektedir. Tedbir alınmalıdır.

Savunma sanayii ve sağlıkta mücadele devam ederken yapılan çalışma ve yatırımlar alkışlandı, bunları takdir ettik. Tarım böyle değil işte. Tarımda üretim zincirinin kırılmaması, sürdürülebilirliğin sağlanması ve keşkeler yaşamamak için tedbirler başta alınmalıdır. Zora düşmeden yerli ve milli üretimle gıda güvenliğinin sağlandığı kendi kendine yetebilen konuma gelebilir miyiz? Kesinlikle geliriz. Yeter ki “Ekonomik kalkınmamızın temelinin tarım olduğunun farkına varalım.

  • Üretim planlaması ile ülkemizin kendine yetecek ve üzerine ticaret yapacağı tarımsal üretimi gerçekleştirmeliyiz.
  • Enflasyonist bir dönem içerisinde tarımsal girdilerin tedariki yönünde üreticilerimizi desteklemeliyiz.
  • Cumhurbaşkanımızın çokça dile getirdiği ekilmemiş bir karış arazi bırakmayacağız sözüne samimi yaklaşıp altını doldurmalıyız. Tarım arazilerinin amaç dışı kullanılmamasına dirençli olmalıyız.
  • Sulanabilir alanlarımızın sulanabilmesi için su fazlası olan bölgelerden Orta Anadolu’ya su transferinin temellerini atmalıyız.
  • Kanunen var olan ancak uygulanmayan Havza Bazlı Destekleme programını hayata geçirmeliyiz.
  • 2022 yılında büyük krize giren hayvancılık ayağa kaldırılmalıdır. Et ve süt ürünlerinde çözüm ithalat kozu asla olmamalıdır. Boşalan ahır ve meralar doldurulmalı, hayvancılık işletmelerinin önünü görebileceği üretim destekleme programlarını hayata geçirmeliyiz.

Türk tarımının geleceği ile ilgili yapılmış ve yapılacak politikalar popülist bir söylem olarak mı kalacak, yoksa iyi analiz edilmiş bu yüzyılın üretim gerçeklerine dünyada oluşan baş döndürücü gelişmelerine göre planlamalarımızı yapıp hedef mi belirleyeceğiz? Artan nüfusumuzun temel gıda ihtiyaçlarına cevap verebilecek, dünya ile rekabet edilebilecek fiyatlarda ürün elde edebilen, üreticisini, esnafını, sanayicisini ve tüketicisini memnun edebilen destekleme, üretim ve gıda güvenliği politikalarımızı belirleyen kapsamlı bir çalışma mı olacak? Bekleyip göreceğiz!

Bugünler zor, çetin ama atlatacağız, Sabır denen o taşları çatlatacağız,

Umutların eksilmesin, başaracağız, diyor gönül insanı Mustafa Yıldızdoğan.

Bize dayatılanlardan daha çok, perdenin arkasından gölgesi yansıyan ve gün geçtikçe belirginleşen gerçeklere odaklanmalıyız.” diyor Lider Devlet BAHÇELİ.

Kızmaya, küsmeye, kırılmaya, yorulmaya, darılmaya hakkımız yok. Bugünler ve yarınlar için biz üretimden yana tarafız.

Cumhuriyetimizin 100. yılı olan 2023 yılının ülkemize ve tüm insanlığa güzellikler getirmesi dileğiyle güzel ülkemin güzel insanlarının yeni yılını kutlarım. Her istediğiniz gönlünüzce olsun

#toprağınadamı

Celil Çalış

1973 Yılında Konya/Kadınhanı ilçesinde doğan Celil ÇALIŞ, Konya Çumra Ziraat Meslek Lisesinden 1992 yılında mezun olduktan sonra Tarım ve Köy işleri Bakanlığı Erzurum / Çat İlçe Müdürlüğünde Ziraat Teknisyeni olarak göreve başladı. Sırasıyla Antalya / Elmalı, Antalya /Alanya ve Konya İl Tarım Müdürlüklerinde değişik kademelerde görev yaptı.

Previous Post
Next Post

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir