Celil Çalış – Toprağın Adamı

22 Mart Dünya Su Günü’nde, Su’ya İklim Değişikliği Gözüyle Bakalım

22 Mart Dünya Su Günü’nde, Su’ya İklim Değişikliği Gözüyle Bakalım

1993 yılından bu yana Birleşmiş Milletler tarafından 22 Mart değişik temalarla “Dünya Su Günü” olarak kutlanmaktadır. 2020 yılı teması anlamlı olmuş ve İklim değişikliğine dikkat çekilmiş.
Dünya’ mızın atmosferi sera gibi çalışır. Yeryüzüne ulaşan Güneş ışınlarının neredeyse yarıya yakını yeryüzünden yansır. Atmosferimiz, sera gazı sayesinde yeryüzünden yansıyan güneş ışınlarının bir kısmını tekrar yeryüzüne gönderir. Bir battaniye işlevi gören sera gazları sayesinde yeryüzündeki ortalama sıcaklık insanlar, hayvanlar ve bitkilerin hayatını sürdürmesine imkân verecek bir ısı düzeyini yakalar. Atmosferdeki sera gazları olmasaydı, yeryüzünün ortalama sıcaklığı -18°C civarında olurdu diyor bilim insanları.

Yüce Allah tüm evreni bir düzen ve ahenk içerisinde yaratmış ve birçok ayetinde bunu bizlere bildirmiştir: “Allah gökleri görebileceğiniz direkler olmaksızın yarattı. Yeryüzüne de, sizi sarsmasın diye sabit dağlar yerleştirdi ve orada her türlü canlıyı yaydı. Gökten de yağmur indirip orada her türden güzel ve faydalı bitki bitirdik”. (Lokman 10)

Uluslararası İklim Değişikliği panellerinde,  insan faaliyetlerinin atmosferde yarattığı etkinin sonucunda küresel ortalama sıcaklıklarda artış yaşandığı ortaya konmuştur.
İklim değişikliğinin ana etmeni, atmosferdeki sera gazlarının oran değişimi, 1750’li yıllarda başlayan sanayi devrimi sonrasında artmaya başlamış, önemli etkenlerden biri de ormansızlaşma olmak üzere arazi kullanımındaki değişimdir.
İklim değişikliğinin etkisi sıcaklıklardaki artıştan ibaret değil. Kuraklık, seller, şiddetli kasırgalar gibi aşırı hava olaylarının sıklığı ve etkisinde artış, okyanus ve deniz suyu seviyelerinde yükselme, okyanusların asit oranlarında artış, buzulların erimesi gibi etkenler sonucunda bitkiler, hayvanlar ve ekosistemlerin yanı sıra insan toplulukları da ciddi risk altındadır.

“İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. Dönmeleri için Allah, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır”. (Rum 41)

Su; dünyamızda istenilen yer, miktar, nitelik ve zamanda bulunmayan, yenilenebilir ancak, sınırlı bir kaynak olması nedeniyle toplumların her katmanını ilgilendiren stratejik bir doğal kaynak olmuş ve olmaya da devam edecektir.

Su, tarih boyunca insanlığın ve tüm canlıların yaşam kaynağı olagelmiş, medeniyetlerin oluşumuna katkı sağlamıştır. Tarihe baktığımızda toplumların gelişimi su kaynaklarının bulunduğu alanlarda olmuştur. Su hem ekonomik bir değer, hem de sosyal ve kültürel bir nitelik taşımaktadır.

Bir doğal kaynak olarak su yaşadığımız coğrafyada bizlerden 4.500 yıl kadar önce yaşayan insanlar olan Sümerler’in anlayışına göre; toprak (enlil), gök (an) ve sudan (enki) oluşan evreni su tanrısı yarattı. Sümerler’den 4.500 yıl sonra aynı coğrafyada yaşayan, “topraktan öğrenip kitapsız bilen”, okul yüzü görmemiş bir Anadolu köylüsünün ağzından yaptığın bir iyiliğe karşılık; “su gibi aziz ol” sözünü duymak sıradan bir temenni değildir.

Bu sözü söyleyen köylü ve söyleten kültür, ne iki hidrojen atomunu bir oksijen atomuna bağlayan bağlardan haberdardır, ne hücre organellerini bilir, ne de yüksek yapılı bitkileri ayakta tutan turgor basıncını duymuştur. Karmaşık kimyasal yapıları bilmese de, biyofizikten haberdar olmasa da, moleküler biyolojiye yabancı olsa da, suyun “aziz” ve yaşam kaynağı olduğu bilmektedir.

Küresel ısınma iklim değişikliği ile suyun ne önemi var, demeyin sakın! İklimleri bozan, mevsimleri kaydıran, küresel ısınmaya sebep olan yağış ve buharlaşmanın bölgelere ve kıtalara miktar ve dağılımının bozulmasıdır. Sebebi de insanoğlunun doğaya hakkından fazla müdahale etmesidir.

Suyun oluşumu için gerekli olan kimyasal patlamayı karşılayacak bir enerji normal şartlarda bulunmamakta, Dünya ile su aynı anda yaratıldığı inanç haricinde bilimsel olarak da desteklenmektedir. Dünyamıza yaşam kaynağı olan su her yıl aynı döngüdedir. yıl içerisinde yağan yağış ve buharlaşma miktarı aynıdır. Bir bölgede fazla yağış felaket, başka bölgede az yağış kuraklık oluşturmaktadır.

Dünya su varlığının yaklaşık % 97.5’i tuzlu sudur. Toplam su varlığının sadece % 2.5’i tatlı sudur. Tatlı su varlığının % 68.9’u kutuplarda ve yüksek bölgelerde sürekli don olarak, % 30.8’i ise toprak nemi ve yer altı suyu olarak bulunur. Dünya tatlı su varlığının sadece % 0.3’ü nehirlerde ve göllerde bulunur. Canlılığın yaşam kaynağı su; ne kadar bol iken, ne kadar da kıt olduğunu görebiliyoruz değil mi?

Bir ülkenin su zengini sayılabilmesi için kişi başına düşen kullanılabilir tatlı suyun 8000-10000 m3 olması istenir. Türkiye nüfusunu 83 milyon olarak kabul edersek bu rakam 1375 m3 tür. Bu oran Avrupa’da 5000 m3, Suriye’ de 1200 m3, Güney Amerika’da 23000 m3 ve Dünya ortalaması ise 7600 m3’ tür. Günümüz rakamlarına bakıldığında Türkiye, kişi başına düşen kullanılabilir tatlı su açısından zengin ülke değil su stresi yani su azlığı çeken ülke konumundadır.

Su azlığı çeken bir ülke olmamıza rağmen, yıllık kullanılabilir 112 milyar m3 tatlı su varlığımızın % 48’i kullanılmakta, % 52’si sınır aşan sular veya denize akan sular olarak ihtiyaç duyduğumuz, maalesef faydalanamadığımız sulardır.

Bir su havzasının flora ve faunası ön planda tutularak değişen iklim şartları nedeniyle kurak havzaların flora ve faunası göz ardı edilmektedir. Denize akan veya sınır aşan her damla su, ülkemiz için büyük bir kayıptır.

Ne yapacağız o zaman ? Milli Su Kanunu çıkartıp, su varlığımızı Ülke bazında planlayıp, kullanırken havza bazında yöneteceğiz.

Sözün özü iklim değişikliği, küresel ısınma, adına ne dersek diyelim doğanın ahengini ve dengesini bozan bizleriz. Gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya, içecek su, üretim yapacak toprak bırakmak için doğaya ve bilime saygılı ve duyarlı olmamız gerekmektedir.

Dünya, toprak, su atalarımızın bize mirası değil, torunlarımızın emanetidir. “Emanete hıyanetlik etmeyelim”.

Bayrak şairimiz Arif Nihat Asya’nın “Dua” şiirindeki şu dizeleri ile konuyu sonuca bağlayalım:

Bizi sen sevgisiz, susuz, havasız ve vatansız bırakma Allah’ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu, Müslümansın bırakma Allah’ım!

#topragınadamı

Celil Çalış

1973 Yılında Konya/Kadınhanı ilçesinde doğan Celil ÇALIŞ, Konya Çumra Ziraat Meslek Lisesinden 1992 yılında mezun olduktan sonra Tarım ve Köy işleri Bakanlığı Erzurum / Çat İlçe Müdürlüğünde Ziraat Teknisyeni olarak göreve başladı. Sırasıyla Antalya / Elmalı, Antalya /Alanya ve Konya İl Tarım Müdürlüklerinde değişik kademelerde görev yaptı.

Next Post

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir