İkinci yılına giren pandemide tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de tarım hakettiği değeri alsa da sulu tarım alanlarının azlığı, kuraklık sorunu, yüksek girdi fiyatları, elde edilen ürünlerin üretici fiyatlarından kaynaklı karlılığın yeterli olmaması, hayvancılıkta üretici fiyatları açısından et ve süt fiyatlarının maliyeti karşılamaması üreticiyi gelecek adına karamsarlığa itmektedir.
Uluslararası Tarım Üreticileri Federasyonu’nun kararı ile 1984 yılından buyana, 14 Mayıs “Dünya Çiftçiler Günü” olarak kutlanmakta. Bu zor dönemde çiftçinin kutlama yapacak heyecanı ve hevesi kalmadı. Sosyal medya paylaşımları, tarım yazarlarının kaleme alığı yazılar, tarımsal sivil toplum kuruluşlarının iyi niyet temennilerinin ötesinde çiftçiler gününün önemime binaen alınan bir tedbir bir hedef göremedik maalesef. 14 Mayıs Çiftçiliğin, tarımın sürdürülebilirliğinin konuşulması, çeşitli etkinlikler düzenlenerek sorunların, çözüm önerilerinin tartışılıyor olması, yeni hedef ve vizyonların belirlenmesi açısından elbette çok önemli bir gün.
Üreticiler zor bir sürecin, girdabın içerisine girdiler. Dünyayı etkisi altına alan yakın zamanda da insanlığın yakasını bırakmayacağa benzeyen salgın hastalık, birçok alanda olduğu gibi tarımsal üretimi ve ürünlerin pazara ulaşımında da önemli sıkıntıların yaşanmasına neden oluyor. Artan girdi maliyetleri nedeniyle üretim her geçen gün zorlaşıyor. Girdi fiyatları artarken çiftçilerin ürettiği ürünlerin fiyatı aynı oranda artmıyor olması en önemli sorunlardan birisi. Üretici fiyatları ile tüketici fiyatları arasındaki makasın giderek açılması her zaman söylediğimiz bir deyişi tekrar ettiriyor bizlere; “Tüketiciyi korumanın yolu, Üreticiyi korumaktan geçer” Gıda fiyatlarındaki artışa rağmen çiftçilerin gelirlerinde, yaşam standartlarında bir iyileşme yok. Özellikle market zincirlerinin yaş sebze meyve pazarında hegemonya kurması üretici satış fiyatı, tüketici alış fiyatı açısından yeter artık diyecek duruma getirdi. Örnek mi; markette 9 TL olan bir domates semt pazarında 3 TL, aynı marketin bulunduğu semtte Pazar kurulunca markette domates 2,9 TL bunun açıklaması nedir? Kazancı nedir? Denetim sorumluluğu olan kurum ve belediyeler bu soruya cevap vermelidir.
Yaklaşık 1.5 yıldır etkili olan koronavirüs, tarımsal üretimi, ürünlerin pazara, tüketiciye ulaşımında önemli sorunlara neden oluyor. Geçen sene Mart ayı itibariyle Türkiye’de resmi olarak ilk vaka açıklandıktan sonra önlemler alınmaya başlandı. Ekim ve hasat zamanı yaşanan sorunlar alınan tedbirlerle büyük ölçüde atlatıldı. Ancak, çiftçiye doğrudan bir destek yapılmaması, buna karşılık hem iç piyasada hem de dövizdeki artışa bağlı olarak ithal hammaddelerde yaşanan yüksek fiyat artışları üretim maliyetlerinde büyük artışlara neden oldu.
Tarım ve Orman Bakanlığı verilerine göre, 2020-2021 Mart dönemi gübre fiyatları yüzde 46 ile yüzde 67.9 oranında artış gösterdi. Hayvancılıkta en temel girdi yem. Türkiye Yem Sanayicileri Birliği verilerine göre, etlik piliç yeminin tonu 2018 yılında 1793 lira iken, 2021 Mart ayında 3720 liraya çıktı. 2020-2021 mart ayları arası artış yüzde 55 oldu. Aynı dönemde süt yeminin tonu 1266 liradan 2310 liraya çıkarken son bir yıllık artış oranı yüzde 50 ye dayandı. Besi yemi ise bu dönemde ton başına 1148 liradan 2100 liraya çıktı. 2020 Mart ayından 2021 Mart döneminde besi yemindeki fiyat artışı yüzde 44 olarak gerçekleşti.
Buna karşılık, üretilen et geçen yıl Et ve Süt Kurumunun açıklamış olduğu fiyatlar baz alınırsa 32 TL den 37 TL ye, süt fiyatları 2.30 TL den destekle birlikte 2.90 referans fiyatına çıkartılmıştır. Üreticilerimiz çiftliklerde yetişmiş olan hayvanları geçen yılki et fiyatına kestiremiyorlar ve kesim olgunluğuna gelmiş hayvanını kestirmek için maalesef üreticilerimiz referans arar konumdalar.
Üretici fiyatlarına bakıldığında son bir yılda birçok üründe artışlar girdi fiyatlarının altında kaldı. 17 Mayıs 2021 günü Sayın Cumhurbaşkanımızın açıkladığı Buğday 2250 TL/Ton, Arpa 1750 TL/Ton fiyatları, Hububat desteğinin 275 TL ye çıkartılması gerçekten önemli bir artış ve değer ancak yaşanan kuraklığın gölgesinde kalacağa benziyor.
Bütün bu veriler gösteriyor ki, çiftçinin kullandığı girdilerin fiyatı artarken, maliyetler yükselirken üretici fiyatları açısından ürün fiyatı aynı oranlarda artmıyor. Çiftçi karlılığını başka ürünlerde, olmadı üretimden koparak başka sektörlerde göçle arıyor. Maliyet ile üretici satış fiyatı arasındaki farkın çiftçiye destek olarak ödenmesi gerekiyor. Ancak verilen desteklerin de bu farkı kapatamadığı biliyoruz. Destek veriliyor ancak desteğin doğru zamanda ülke ve üretici menfaatleri belirlenerek verilmesi gerekmektedir. Bununda yolu yeniden bir üretim planlaması yapılarak Türkiye’nin tarımsal üretimdeki fırsatlarını değerlendirerek sağlayabiliriz.
Koronavirüs pandemisinin sadece olumsuz etkileri olmadı. Türk tarımına bir çok fırsat da getirdi. Gereken desteğin sağlanmaması, girdi maliyetlerinin artmasına rağmen çiftçinin çabası, tarımsal ticaretle uğraşan esnafımızın özverili çalışmaları ile Türkiye bazı ürünlerin ihracatında büyük fırsatlar doğurdu.
Türkiye’nin en büyük pazarı konumundaki Rusya Federasyonu’na meyve ihracatı geçen yıla göre yüzde 54 değer olarak ise yüzde 37 artış sağlandı. Almanya’ya da ihracat aynı dönemde miktar olarak yüzde 38, değer olarak yüzde 68 arttı. Irak’a yaş meyve ihracatı miktar olarak yüzde 3 azalırken, değer olarak yüzde 86 artış gösterdi. Potansiyelin çok küçük bölümü ile bu başarı sağlanıyorsa, çiftçiye, sanayiciye, ihracatçıya gerekli destek sağlandığında neler olabileceğini tahmin etmek zor değil.
Geçen yıldan bu yana yağış miktarındaki düşüş özellikle Güneydoğu Anadolu ve İç Anadolu Bölgesi başta olmak üzere hidrolojik, meteorolojik, tarımsal kuraklık etkisini arttırarak hissettiriyor. Kuraklığın sıcak nefesi Güneydoğu Anadolu’dan hissedilerek gelecek aylarda feryadı Orta Anadolu’da yükselecek gibi gözüküyor.
Pandemi sürecinin belirsizliği devam ederken bir yandan da yaşanan kuraklık çok zor bir sürecin yaşanacağına işaret ediyor. Üretimdeki düşüklük yeterli olmayan ürünlerde daha fazla ithalat yapılmasını zorunu kılıyor. Ancak ithalatın da ucuz olmadığını ve kısıtlamalar nedeniyle ürün tedarikinin de zor olacağı dikkate alınmalıdır. Pandemi döneminde ve kuraklık nedeniyle zarar gören çiftçilere üretimin devamlılığı açısından olağan dışı mutlaka destek sağlanmalı. Açıklanacak hububat, bakliyat ve diğer ürün fiyatlarında maliyet, dünya piyasaları ve kuraklığın yarattığı zarar dikkate alınmalı.
Su ve kuraklık sorunu geleceğe vizyon ve fırsat oluşturması için mutlaka Milli su planı başlığında su yönetimi ele alınmalıdır. TBMM ye gelmesi an meselesi olan Su Kanununda suyun Milli Ülke bazında planlanarak, havza bazında yönetilmesi ana hedefe konmalıdır. Suyun fazla olan bölgelerden özellikle Orta Anadolu’ya transferini öngören hedefler belirlenmelidir.
Üretim maliyeti ile fiyat arasındaki fark çiftçiye destek olarak verilmeli, Pandemi nedeniyle, turistik işletmelerin, restorant ve benzeri toplu tüketim yerlerinin kapalı olması nedeniyle ev dışı tüketimdeki düşüş dikkate alınarak arz fazlası ürünlerin ihracatına destek verilmelidir. Üreticiden, tüketiciye kadar olan zincirin her halkası iyi yönetilmeli, üretici ve tüketici menfaatlerinin birbirini tamamlayan sosyal bir yaklaşım öne çıkarılmalıdır.
14 Mayıs Çiftçiler gününü kutlamak yetmez, tarımda pandemi ve kuraklığın yarattığı sorunlar için mutlaka kapsamlı bir destek paketi üretici menfaatleri ve tarımın sürdürülebilirliğinin sağlanması için açıklanmalı, üreticiye moral ve heyacanı aşılanmalıdır. Üreticinin heyecanını kaybedersek sadece bu sezon değil, gelecekte üretilen ürünlerin değerini değil, bitkisel ve hayvansal üretimi yapacak çiftçileri ithal edecek değiliz.
Ürün ithal edilir ancak üreticiyi kaybedersek telafisini bulamayız. Bir ürünün ithal fiyatı bizdeki üretiminin miktarına göre değerlenir. Bizden demesi.
#topragınadamı



