Tarım Orman Bakanımız İbrahim YUMAKLI tarafından 2025 yılı Nisan ayında 4. Tarım şurasının yapılacağı açıklandı. Bu açıklama tarım camiasında önemli bir heyecan oluşturmadığı gibi kamuoyunda sıradan bir haber ötesine geçemedi. Sebebi gayet açık:
Nisan 2019’da, tarım camiası tüm paydaşları ile karşı durmuş ve Lider Devlet BAHÇELİ ‘Aceleci bir yaklaşımdan vazgeçilip, tarım camiasında tüm yönleri ile tartışılmadan karar verilmemeli.’ demişti. Türk tarımının özelleştirilmesini öngören “Tarımda Milli Birlik Projesi” yerine tarım camiasının tüm yönleri ile katıldığı, 17 Temmuz 2019 tarihinde çalışması başlayıp, 21 Kasım 2019 tarihinde Cumhurbaşkanımız tarafından 60 maddede sonuç bildirgesi ile açıklanan, 3. Tarım Şurası’nda önemli kararlar alındı. Tarım Orman Şurası Sonuç Bildirgesi kapsamında, Tarım ve Orman Bakanı tarafından 30 Ocak 2020 tarihinde; 60 maddede yayımlanan Tarım Orman Şurası sonuç bildirgesi kapsamında, toplam 38 Eylem Planı belirlenerek, 2020’de 16, 2021’de 8, 2022’de 11, 2023’te ise 3 eylemin hayata geçirilmesinin planlandığı açıklandı.
Hayata geçen başlık yerine sanki hiç yapılmamışçasına yeni yapılan çalışmalar ilk defa gündeme gelmiş gibi kamuoyunun önüne getiriliyor. Tarım Şurası gelecek 5 yılı planlayacak, 25 yıla ışık tutacak diye açıklanmışken 60 maddeden kaç tanesi uygulandı?
Ayrıca 12. Kalkınma Planı kapsamında tarım sektörüne yönelik de yoğun çalışmalar yapılmış, komisyonlar oluşturulmuş, komisyon raporları ortaya çıkmış, bunlara dayanarak 2024-2028 yıllarını kapsayan ve tarım sektörünü de içine alan 12. Kalkınma Planı yürürlüğe girmiştir. O halde ortada yeterince uygulanmamış 3. Tarım Şurası kararları ve yürürlükte olan 12. Kalkınma Planı var iken, durumu daha karmaşık hale getirecek 4. Tarım Şurasına neden ihtiyaç duyulmuştur?
1 Ocak 2018 tarihinde yürürlüğe giren, uygulamasını heyecanla beklediğimiz “Milli Tarım Projesi’nin yerine, tarım camiasında soğuk duş etkisi oluşturan tarımın özelleştirilmesini öngören ‘Tarımda Milli Birlik Projesi’nden (Semarat Holding bünyesinde yapılanma) vazgeçildiğini görmek, Türk Tarımı adına Şura’nın en önemli kazançlarındandı.
3.Tarım Şurası kararlarına ve eylem planına bakıldığında “yeni” “ilk kez açıklanan” denilecek bir hedef görülmemektedir. Şura çalışma gruplarında ve uzun zamandan bu yana tarım camiasının konuştuğu, tartıştığı ama çözüm bulunamayan konular. Daha da ötesi; 2004 yılında yapılan 2. Tarım şırasının 36 maddelik sonuç bildirgesi, 1999 yılında yapılan 1. Tarım şurası sonuç bildirgesi, 1923 yılında yapılan İzmir İktisat Kongresi’nin sonuç bildirgesinde yer alan başlıklarda belli ölçüde örtüşen sorun ve çözüm hedeflerini oluşturmaktadır. Ayrıca birincisi (1963-1967) 1963 yılında, on ikincisi (2024-2028) 2023 yılında Cumhurbaşkanlığı Strateji Bütçe Başkanlığımızca yayınlanan 5 yıllık kalkınma planları içerisinde de tarımsal üretim, gıda güvenliği, toprak ve su kaynakları ile orman alanlarımızın korunup geliştirilmesi konuları yerini almıştır. Ancak bilinmesi gereken “üretim sonucu olmayan, dinamik ve sürekli bir yapıdır”. Çalışarak alınması gereken çok yolumuz var. Bu nedenle Cumhurbaşkanımızın da söylediği gibi önemli olan söylemek, kararları almak değil, takipçisi olarak bunları uygulamaktır. Sorun uygulamada.
“Gıda Güvenliği En Az Milli Güvenlik Kadar Önemlidir” Uygulanması düşünülen eylem planından öne çıkan başlıklara bakarsak kuşkusuz; Cumhurbaşkanımızın tarımın stratejik önemine, dışa bağımlılık, ithalat ve küresel şirketlerin rolüne dikkat çekmesi memnuniyet verici bir yaklaşımdır. “Gıda güvenliğinin en az Milli Güvenlik kadar önemlidir” vurgusu, “Temel gıda ürünlerinde dışa bağımlı olmak en az Savunma sanayiinde dışa bağımlı olmak kadar tehlikelidir.” vurgusudur. Bu önemli tespitin dillendirilmesi ve dikkatlerin çekilmesi, tarımın milli bir proje olarak ele alınmasını önemli ve yerinde bir yaklaşım olacaktır.
3. Tarım Şurası sonrasında Tarımda yapılan önemli kararlara bakacak olursak:
1- Tarımda plansız üretim sorunu var. Kendi haline bırakılmış üreticileri doğru, etkin ve zamanında bir üretim-destek-pazarlama politikasıyla yönlendirmek mümkün. 14 Eylül 2023 tarihinde Tarımsal Üretim Planlaması Hakkında Yönetmelik Resmi Gazete’de yayımlandı. Kanunda ilk defa üretim planlaması ya da planlı üretimin yasal zemini oluşturulmuş, hangi araçlara başvurulacağı ve hedefleri belirtilmiştir.
2- Tarım arazileri hakkında en son çalışma; 22 Ağustos 2024 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak “İşlenmeyen Tarım Arazilerinin Tarımsal Amaçlı Kiraya Verilmesine İlişkin Yönetmelik” yürürlüğe girdi. Hazinenin özel mülkiyetinde veya devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan tarım arazileri hariç olmak üzere mülkiyeti gerçek veya tüzel kişilere ait olup üst üste 2 yıl süreyle işlenmeyen tarım arazileri, arazinin vasfının değiştirilmemesi ve kiralayan tarafından tarımsal üretimde kullanılması şartıyla bu Yönetmelik hükümleri çerçevesinde Bakanlıkça sezonluk olarak kiraya verilecek.
3- Bitkisel üretimde uygulanan desteklerle ilgili 5 günde iki kararname yayımlandı. 24 Ağustos 2024 günü Cumhurbaşkanı Kararı ile 2024 üretim yılı ile ilgili uygulanacak destekler yayımlandı. 29 Ağustos 2024 tarihli Resmi Gazete’de ise Cumhuriyet tarihinde ilk defa 2025-2027 dönemini kapsayan 3 yıllık bitkisel üretim destekleri açıklandı. Böylece üretim döneminin fiilen başlayacağı dönemden önce bitkisel üretim destekleri açıklanmış oldu. Uygulamaya geçilebilirse Kanun değişikliği ile planlı üretim açısından çığır açacak bir sürece de geçilmiş olacaktır. Üretim planlamasında; suyun merkeze alınacağı, sulama yöntemine uygun bitki deseninin seçileceği, iklim değişikliğinin dikkate alındığı, doğal kaynakların sürdürülebilir kullanılacağı, özetle su varlığına göre tarım yapılacağı hedefi anlaşılmaktadır. Dikkat çekmek isterim ki! Suya göre tarımı havza bazında ele almak yerine “Milli Su Planı, Havza Bazında Su Yönetimi” seçeneğini programa dâhil etmeliyiz.
4. Tarım Şurası Öncesi dikkat çekilmesi gereken bazı başlıklar ise:
1- Ülkemizde bugüne kadar 7 genel tarım sayımı uygulanmış olup sonuncusu 2001 yılında yapıldı. 22-23 yıl öncesinin verilerini güncelleyerek ortaya koyulacak tarımda hedef ve vizyon oluşturmaya çalışmak doğru bir seçenek değildir. Tarım sektörüne yönelik veri tabanının güncelliği, doğruluğu ve güvenilirliği tartışma konusu iken sağlıklı bir planlama ve projeksiyonlara nasıl ulaşılır? Tek cümleyle, ölçemediğin şeyi kontrol edemezsin, kontrol edemediğin şeyi de yönetemezsin. Bugünkü sorunların temelinde de bu yatmıyor mu? Türkiye’nin artık kapsamlı ve dijitalleşmenin damgasını vurduğu bir dönemde sürekli kendisini güncelleyen bir tarım envanteri çıkartması gerekiyor.
2- Tarım piyasalarında hem girdi fiyatları hem de üretilen ürünlerde sağlıklı ve istikrarlı bir fiyat oluşumundan bahsetmek zor. Her ne kadar gündem günümüzde et, süt fiyatları ile mısır üzerinde yoğunlaşsa da yaş meyve sebze, hububat gibi ürünlerin yanı sıra fındık, kuru üzüm, pamuk gibi farklı ürünlerde de sık sık fiyat dalgalanmaları yaşanıyor. Bitkisel ve hayvansal üretim kendi içinde farklı dengelere sahip ve denge bozulduğunda iki taraf da birbirinden etkilenir durumda. Tarımsal üretimin sürdürülebilirliği ülke ekonomisinin sigortası deriz ya, hayvancılık tarımın kaskosudur, bunun altını özellikle çizmekte fayda var.
3- Su Kanunu; Orta Anadolu ve Türkiye olarak şuranın en önemli maddesi eylem planlarında yer alan “Su Kanunu” olmalıdır. Gelecek yüzyıllarımızı ilgilendiren Su Kanunu altlık çalışmaları önceki yıllarda farklı çalışmalar adı altında yapılageldi. Tarım lobisi oluşturmalıyız diyoruz ya hep. Hadi Hz. Mevlananın dediğini hatırlayarak: “Dünle beraber gitti cancazım Ne kadar söz varsa düne ait, Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.” Hadi şimdi sözümüzü söyleyelim; (çiftçisi, esnafı, işadamı, memuru, sivil toplumu, yöneticisi) Orta Anadolu olarak Türkiye olarak “Milli Su Planı” başlıklı Su Kanunu çıkması konusunda tokmağı davulun aynı yerine vurup tok ve net ses çıkaralım.
Taslak su kanunu çalışması sektörel su tahsisi, nehir havzaları su planı, havza bazlı su planı çalışması yapılmış ve bu çalışmaların Su Kanunu’na altlık oluşturacağı dillendirilmiştir. Çalışmada ülkenin gıda ihtiyacı ve gıda stratejisinin önemi hiç dikkate alınmamıştır. Tarımın stratejik önemi dünyadaki ve ülkemizdeki nüfus artışına paralel olarak giderek daha da artmaktadır. Öngörülere göre 2050 yılına gelindiğinde tarım ürünlerine olan talebin karşılanabilmesi için tarım arazileri aynı kalmak şartı ile tarımsal üretimin gıda güvenliğini de ön planda tutarak iki katına çıkartılması gerekmektedir.
Tarım ürünlerine olan bu talep artışını, geleneksel yöntemlerle yapılan üretim yerine, yüksek kapasiteli tarımsal üretim modelleri yaygınlaştırarak karşılanabilir. Bunun en net ifadelerinden birisi sulanabilir alanların arttırılmasıdır. Su Kanunu’nda düşünülen “Havza Bazlı Su Planlaması” yerine “Milli Su Planı başlangıcına çekilmelidir. Suyu olan bölgeler gelişim içindeyken, suyu yetersiz olan bölgeler geçim derdinde olacaktır. Türkiye 2053 – 2071 hedeflerine geçim derdinde olanlarla değil, gelişim derdinde olanlarla ulaşacaktır.
Su zengini olmadığımız halde yıllık kullanılabilir su varlığımız olan 112 milyar m3 suyun 54 milyar m3 ‘ünü yani % 45’ını kullanabilmekteyiz. Her damlasını değerlendirmemiz gereken sularımızın % 55’i denize dökülen sular, sınır aşan sular olarak faydalanılamamaktadır.
“Teknik olarak mümkün olan bir havzada bulunan fazla suların havzalar arası aktarımı yapılacaktır” maddesinin Su Kanunu’nda ifade edilmesi gerekmektedir. Verimli toprakları fakat yetersiz su kaynakları olan dünyanın en önemli tarımsal coğrafyalarından biri olan Türkiye’de, hazırlanacak çalışmalarda, sadece jeolojik ve inşaat verileri değil; tarım, çevre, sosyolojik, ekonomik ve gıda güvenliği etki değerlendirilmesi dikkate alınması Milli menfaatler açısından son derece stratejik bir öneme sahip olacaktır. Su Kanunu’nu tüm yönleri ile takip edeceğiz ve Orta Anadolu’nun ve Ülkemizin menfaatine, doğru olanı paylaşacağız.
4- Büyükşehir Belediyelerinde Mahallelerin Kırsal ve Kentsel Olarak Yeniden Tanımlanması: Mera, yaylak, otlakların büyükşehir belediyelerine geçmesinin ardından tarımsal sulama yatırımları ve arazi toplulaştırma çalışmaları Bakanlık uhdesinden çıktığı için olumsuz etkilenme olduğundan, problemlerin tespiti, tam çözüme kavuşması ve köy tüzel kişiliği yapısının korunması adına köy tüzel kişiliklerinin geri verilmesi gerekmektedir. Köy kültürü, ihtiyacı, yatırımı, imarı ile mahalleninki çok farklıdır ve aynı terazide tartılamaz. Peki tartılırsa ne olur? Cevap çok net: Köylüye haksızlık olur. Köy tüzel kişiliği hakkında yapılacak mevzuat değişikliğinde kışta, yazda köyün ihtiyaçlarını bilen sarı arabaları ile köylerin her alanda hizmetkârı Köy Hizmetlerinin de yer almasını gönül ister, bunu köylülerimiz de beklemektedir.
5- Kooperatifçilik ve sözleşmeli üretim modeli her dönem dillendirdiğimiz ancak sanayii bitkilerinin bazılarında uygulayabildiğimiz üretim modelinden öteye geçemedi. Bunun için uzağa gitmeye gerek yok, Pancar ekicileri kooperatifinin üyelerine sağladığı girdi temini, ara desteklemeler ve ürün pazarlamasında fiyat belirlenerek garanti alım uygulaması diğer ürün gruplarında model alınarak, ürün gruplarının üretim, pazarlama metotlarına göre projeler geliştirilebilir. Desteklemelerin üreticilere masraf yılında ödenmesi için; Tarım takvimi mali takvimle aynı 1 Ocak’tan 1 Ocak’a yerine, Tarım takvimi 1 Ekim’den 1 Ekim’e olarak düzenlenmelidir.
Tarımda var olan ve uygulan(a)mayan bu kadar kanun, yönetmelik, yapılan şuralar
ve çalıştayların sonuca etki etmediğini görerek uygulanamayacak yeni
yönetmelikler çıkarılarak üreticilere hayal kurdurmak, tarımın içinde bulunduğu
çıkmaza yol ve yön değil, bir sonraki yapılacak çalışmaya kadar onları avutmak
gibi bir sonuç doğuruyor.
“İnsanların sevgisini kazanmak aklın yarısı, güzel soru sormak ilmin yarısı, güzel idare etmek geçimin yarısıdır.” demiş Hz. Ömer Efendimiz.
Hadi biz de Hz. Ömer Efendimizin tavsiyesine uyalım, küçük dokunuşlardan büyük mutlulukları alacağımız Türk tarımını güzel idare edelim. 2020-2023 yılları arasında uygulanması hedeflenen ve yeterince uygulanmayan 38 eylem planında ülkemiz ve bölgemiz için çok önemli başlıklar olarak hafızalarda kalmaktadır. Başlıkların ne kadar önemli olduğundan çok, öncelikli beklentimiz ve isteğimiz zamana ve imkânlara bağlı olarak hedefler lafta kalmasın.
Üretim; sonucu olmayan dinamik ve sürekli bir yapıdır. Çalışarak alınması gereken çok yolumuz var. Bu nedenle Cumhurbaşkanımızın da söylediği gibi önemli olan söylemek, kararları almak değil, takipçisi olarak bunları uygulamaktır. Sorun uygulamada.
Tekraren ifade ederiz ki “ Ayrıca 12. Kalkınma Planı kapsamında tarım sektörüne yönelik de yoğun çalışmalar yapılmış, komisyonlar oluşturulmuş, komisyon raporları ortaya çıkmış, bunlara dayanarak 2024-2028 yıllarını kapsayan ve tarım sektörünü de içine alan 12. Kalkınma Planı yürürlüğe girmiştir. O halde ortada yeterince uygulanmamış 3. Tarım şurası kararları ve yürürlükte olan 12. Kalkınma Planı var iken, durumu daha karmaşık hale getirecek 4. Tarım Şurasına neden ihtiyaç duyulmuştur?”
Cumhurbaşkanımızdan uygulanmayan şura kararlarının uygulanması ve 12. Kalkınma planındaki öngörülen eylemlerin gerçekleştirilmesi, bilinen aynı konuların tartışılması için onca emek ve masrafın yapılacağı 4. Tarım Şurasının yapılmaması konusunda talimatlarını istirham ediyoruz.
Eğer 4. Tarım Şurası yapılacaksa 3. Tarım Şurası sonuç bildirgesinde yer alan 60 madde 38 eylem planının neden uygulamadığının muhasebesinin yapılacağı bir toplantıya dönüştürülmesi gerektiği kanaatindeyim.
“Ümitsizlikten sonra nice ümitler, karanlıkların sonunda nice güneşler var” demiş Hz. Mevlana. Biz de Rahmetli Ord. Prof. Dr. Kadri Bilge Emre hocamızın dediği gibi söyleyelim: “Bu ülkeye kendi insanından ve kendi hayvanından başkasının faydası yoktur”.
Tarımda yüksek verim ve kalite odaklı üretime geçilmesi gerekmektedir. Bunun için tarımda; üretim, planlama ve ticaretinde bütüncül bir yaklaşımla ufuk açıcı politikalara ve uygulamalara her zamankinden daha çok ihtiyaç vardır. Unutmayalım tüm plan, proje ve hedeflerde insan faktörünün ön planda tutulduğu kırsal kalkınma öne çıkarılmalıdır.
#toprağınadamı







