Her mevsimin kendine göre güzellikleri vardır da bahar bir başkadır. İçinde yaşarken çiçeğiyle, aydınlık yüzüyle, her gün içimize doğan güneşiyle sıcak bir anne kucağı gibi sarar bizi bahar. Dışındayken de en çok özlenen mevsimdir bahar. Kışın en soğuk günlerinde düşlerimiz bahar meltemleriyle ısınır. Bahar her yıl gelmesi gereken vakitte gelir. Kendi gelmeden önce de bir müjdeci gönderir bizlere: Cemre.
Eskilerin saatli maarif takviminden hep okunagelmiştir. Bugün, “Cemre” havaya düştü. Bir hafta sonra suya düşecek. Ardından da toprağa. Cemre, bir de gönle düşer ki işte ona diyecek yok. Gönle düşen cemreyi sona bırakalım. Peki, hanginiz gördünüz cemreyi düşerken, düşmek üzereyken?
Cemre Nedir?
Baharın müjdecisi olan ve ‘düştüğü’ söylenen cemre acaba nedir? Nereye ve ne zaman düşer? Cemre çok eski zamanlardan beri kullanılan bir kelime. Cemre kelimesi, kor haline gelmiş ateş, köz anlamına geliyor. Köz yani kıpkırmızı ateş… Bunun dışında başka anlamları da var cemre kelimesinin.
Cemre düştü dediğimiz zaman, işte havaya ateş düştü, suya düştü, havalar ısındı, toprağa kor ateş düştü demek istiyoruz aslında. Baharın geldiğini haber veriyoruz. Havanın, suyun ve toprağın ısınmaya başladığının göstergesidir.
Cemre Ne Zaman Düşer?
Birinci cemre hep havaya düşer. 19-20 Şubat’ta. Bir hafta sonra (26-27 Şubat) suya düşer. On gün sonra da toprağa düşmektedir. Onun da tarihi 6-7 Mart’a tekabül eder. Her cemre düşüşünde hava sıcaklığı biraz daha artmaktadır. Velhasıl aslında “cemre” soyut bir kavramdır. Yani maddi anlamda bir şeyin düşmesi söz konusu değildir. Somut düşünmeye çalışırsak, bir bardak soğuk suyun içine bir kaşık sıcak su döktüğümüzde bardaktaki suyun ısısı biraz artar. Cemre de havaya, suya ve toprağa düşerek bunları ısıttığı varsayılan kor ateştir.
BİLİMSEL AÇIDAN CEMRE
Meteoroloji uzmanı Miktad Kadıoğlu cemreyi bilimsel olarak şöyle açıklar: “Açık bir günde, atmosferin alt tabakasından geçen güneş enerjisi, yer yüzeyi tarafından yutulur. Dolayısıyla yer yüzeyi ısınır. Yüzeydeki hava ısındıkça, yüksekteki havadan daha az yoğun hale gelir. Isınan hava yükselir ve daha soğuk olan hava çöker. Yükselen hava genişler ve soğur. Su buharı, bulut damlacıkları şeklinde yoğunlaşarak, hal değişim ısısından dolayı, havanın ısınmasını sağlar. Bu sırada Dünya karbondioksit ve su buharı tarafından yutulup tekrar kızılaltı ışınları yayınlar. Gazların yoğunluğu, dünya yüzeyinde daha az olduğundan, yutma işleminin büyük bir kısmı, yüzeye yakın katmanlarda gerçekleşir. Dolayısıyla atmosferin alt tabakaları aşağıdan yukarıya doğru ısıtılmış olur.
CEMRENİN MAGAZİNİ
Basın sektöründe eskiden, genç muhabirlere şaka yapmak için söylenirmiş cemre düşme olayı. Yeni başlayan muhabire “Evladım bak bugün cemre suya düşecekmiş, git şunun fotoğrafını çek de haber yapalım.” diye. Acemi muhabiri dere, göl kenarlarına, su birikintilerinin bulunduğu yerlere gönderirler, zavallı muhabir de elinde fotoğraf makinesi dolanıp dururmuş akşama kadar, cemreyi görüntüleyeceğim diye. Akşama doğru boynu bükük, gazeteye döner, “Çekemedim efendim” diyerek makineyi büyük bir mahcubiyetle masanın üzerine bırakırmış. Ya da bazı aklı evvel çaylaklar dere kenarlarında o tarihlere rastlayan kurbağaların yumurtalarını çekip cemre fotoğrafı diye götürürlermiş.
Eskiden, kuzey ve iç bölgelerde yaşayan Arap kabileler, kış geldiğinde ovalara iner, yan yana üç çadır kurarlarmış. İlk çadırda büyükbaş hayvanlar, ortadaki çadırda kendileri, aileleri ve çocukları, sondaki çadırda da küçükbaş hayvanlar: horozlar, tavuklar, keçiler, koyunlar bulunurmuş. Her bir çadırda da bütün kış hiç söndürülmeyen ve cemre adı verilen ateş yanarmış. Havalar ısınmaya başlayınca önce büyük baş hayvanların bulunduğu çadırdaki ateş söndürülürmüş, daha sonra kendi çadırlarındaki ateşi, en sonra da küçükbaş hayvanların bulunduğu çadırdaki cemreyi söndürürlermiş. Daha sonra da çadırlarını toplayıp hayvanlarıyla birlikte yaylalara, yüksek yerlere çıkmaya başlarlarmış.
ESKİ TÜRKLERDE CEMRE
Eski Türklerde de cemre gökyüzünde yaşayan yakışıklı bir delikanlı olarak düşünülürmüş. Cemre adındaki bu delikanlı bir gün Dünya’yı merak etmiş ve yaklaşmış. Havaya düşmüş, bu sırada gördüğü bir kıza aşık olmuş, yaklaşmak isterken suya düşmüş, yıkanmış, temizlenmiş, daha sonra karada sevgilisine kavuşmuş. Bu aşk, yeryüzüne bereket ve sıcaklık getirmiş. Ayrıca eski Türk inancında üçüncü cemre günü lodosla poyrazın kavga ettiğine de inanılır, poyraz galip gelirse bahar geç geliyor, lodos zafer kazanırsa da baharın daha erken gelmesi bekleniyor.
KALBE DÜŞEN CEMRE
Cemreler havaya, suya ve toprağa düştü, baharı müjdeledi. Bizim arayış ve telaşımız cemrenin gönüllere düşerek milli birlik ve beraberliğimizin sağlanması. Sözde herkesin devlet ve vatan için ölürüm sloganı yerine ölmeden memleket için ne yapabiliriz, üretime nasıl katkıda bulunabiliriz telaşını oluşturabilmektir.
Cemre bir de kalbe düşer ki, gerçek anlamda onu asla çıkaramazsınız. O aşkın kor ateşidir. Gönle düşen cemre önce maddi aşkla başlar ve çoğunlukla ilahi aşkla devam eder. Kalbe düşen CEMRE ölene kadar unutulmaz. Nefes aldıkça onun sıcaklığını hissedersiniz. Yanınızda olsa da, olmasa da, ona ulaşsanız da ulaşamasanız da.
“Ümitsizlikten sonra nice ümitler, karanlıkların sonunda nice güneşler var”. demiş Hz. Mevlana.
Mutlu yarınlar Türk Milletinin üzerine olsun, umudumuz doğanın CEMRE’yi beklediği gibi olsun…
#toprağınadamı



