29 Mart 2021 Pazartesi günü Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN ‘1. Su Şurası Tanıtımı ve DSİ’ye ait 363 Tesisin Toplu Açılış Merasimi’nde konuştu. Yapımı tamamlanan 363 tesisle 41,85 bin hektar arazinin sulu tarıma açılacak olmasının altı çizildi.
Cumhurbaşkanımız, ülkemizin ve dünyanın su konusunda derin tartışmalar içinde olduğu dönemde bu şurayı son derece isabetli bulduğunu belirterek, tarım ve gıda sektörümüz başta olmak üzere ekonomiye ciddi katkılar sunacağına inandığı su şurasının başarılı geçmesini diledi. Tarım şurasından sonra su şurasının toplanması önemli bir konu olmakla birlikte şura kamu kurumlarının görüşleri ve öngörüleri ile mi gerçekleşecek yoksa üniversitelerimiz başta olmak üzere su konusunda sözü olan sivil topluk kuruluşları, özel sektör, üretici ve üretici temsilcilerinin görüşlerine yer verilecek mi?
“Sözü olan geleceğe katkı yapar” düsturu ile su şurasında katkı yapacak her görüşe söz hakkı verilmelidir.
Cumhurbaşkanımız suyun önemine vurgu yaparak; Su bütün canlılar gibi insanlık için de vazgeçilmez bir nimettir. Sadece hayatımız için değil ekonomik kalkınma ve büyüme için de su ikamesi olmayan unsurlardan biridir. Bu ihtiyacı sürdürülebilir karşılamak için israfı engellemek önem arz ediyor. Nüfusun hızla çoğalması, kuraklık ve iklim değişikliği gibi nedenlerle su ihtiyacının arttığını görüyoruz. Su kaynakları ise günden güne azalıyor. Bu daralma beraberinde yoksulluğu, kuraklığı ve açlığı getiriyor. Su kıtlığına bağlı olarak çevre dengesi bozulmakta insanlığın gıda güvenliği tehlikeye girmektedir, dedi.
Su kaynaklarından yararlanma ve bununla ilgili çalışmalar insanlık tarihi kadar eskidir. Bugün artık kritik bir konuma ulaşmış bulunan su kaynaklarının sürdürülebilir sosyo-ekonomik kalkınma için etkin kullanımı konusu, her düzeyde giderek daha yoğun biçimde gündeme gelmektedir. Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde birçok ülke özellikle, kurak ve yarı kurak bölgelerde bulunanlar önemli su sorunları ile karşı karşıya bulunmaktadır. Su krizini oluşturan faktörlerin başında ise nüfus artışı ve finansman sorunları gelmektedir. Tarım sektörünün en önemli amacı, hızla artan nüfusun beslenmesi için birim alandan daha fazla ürün almaktır. En yoğun su talebi tarımsal amaçlı kullanımlarda ortaya çıkmaktadır. Artan nüfus ve değişen beslenme ihtiyacını karşılamak için tarımda yapılacak reformlar yanında en önemli ihtiyaç elbette sulanan tarım alanlarımızın arttırılmasından geçmektedir.
“Biz toplumumuzdaki yaygın kanaatin aksine su zengini bir ülke de değiliz” diyor Sayın Cumhurbaşkanımız. Kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su varlığı ülkemizde 1400 m3’ün altına düşmüştür. Bu oran Batı Avrupa’da 5000 m3, Suriye’ de 1200 m3, Güney Amerika da 23000 m3 ve Dünya ortalaması ise 7600 m3’ tür. Kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 2000 m3 ün altında olan ülkeler su azlığı olan ülkeler konumunda sayılır. Bir ülkenin su zengini sayılabilmesi için kişi başına düşen kullanılabilir suyun 8.000-10.000 m3 olması istenir. Bu rakamlara baktığımız zaman su tasarrufu konusunda atılacak adımların ne kadar önemli olduğunu görmekteyiz.
Kimi uluslararası kuruluşlar 2025 yılına kadar su kıtlığı yüzünden 700 milyondan fazla kişinin göç riski altında kalabileceğini kaydediyor. Benzer sıkıntılar dünyanın başka ülkelerinde de bölgelerinde de nüksetmeye başlamıştır. Nüfusla birlikte artan gıda ve enerji talebi ile iklim değişikliğinin yıkıcı etkileri gelecekte daha yıkıcı etkilerin bizi beklediğini gösteriyor. Biz toplumumuzdaki yaygın kanaatin aksine su zengini bir ülke de değiliz. Kişi başına kullanılabilir su dikkate alındığında su stresi çeken bir ülkeyiz. Su kaynaklarını Irak ve Suriye ile de paylaşmak durumundayız. Su meselesini ikili ilişkilerimizde tehdit veya pazarlık aracına hiçbir zaman dönüştürmedik diyerek göç olaylarının savaştan sonra kuraklıkla en çok etkileyeceği coğrafyada olduğumuzu işaret ediyor Cumhurbaşkanımız.
Ülkemizin yıllık kullanılabilir su potansiyeli 14 milyar m3 yeraltı, 98 milyar m3 yerüstü suyu olmak üzere toplam 112 milyar m3 tür. Bu miktarlardan fiili yıllık tüketime alınmış yerüstü suları 49 milyar m3, yeraltı suları ise 8 milyar m3 hacmindedir. Kullanım amaçlarına göre suyun 44 Milyar m3 (%75)’i sulama suyu, 7,5 Milyar m3(%15)’i içme-kullanma suyu ve 5,5 Milyar m3(%10)’u ise endüstriyel kullanım suyu olarak değerlendirilmektedir. Su zengini olmadığımız halde kullanılabilir su varlığımız olan 112 milyar m3 suyun 57 milyar m3 ‘ünü yani % 50’ını kullanabilmekteyiz.
Uluslararası Su Hukukuna göre; Su kaynağından ¼ ten az olmamak şartı, su yatağı kurutulmamak şartı ile memba tarafındaki ülkenin kullanım ve imalat hakkı bulunmaktadır. Ülkemiz sınır aşan sularında daima bu oranın üzerinde su bırakılmış ve Türkiye hiçbir zaman İnsanlık ve Anayasal hak olan kullanılabilir temiz suya ulaşma konusunda komşularını mağdur etmemiştir.
5. dünya su forumunda yaptığı konuşmada Eski Dışişleri Bakanımız Yaşar YAKIŞ “Eğer bir ülke başka bir ülkeye saldırmak istiyorsa, su mükemmel bir savaş bahanesi olarak kullanılabilir. Ancak bir ülke ayni sınıraşan su havzasında bulunan başka bir ülke ile işbirliği yapmak istiyorsa, daha mükemmel bir işbirliği vesilesi de olabilir.” diyerek Türkiye’nin yapıcı ve paylaşımcı yaklaşımını ortaya koymuştur.
“Suyumuzu Korumak Vatanı Korumaktır.” vurgusuyla su yönetimindeki yetki çatışmalarını önlemek amacıyla “Meclis’te Su Kanunu” hazırlandığına dikkatleri çekti Cumhurbaşkanımız.
Yetki çatışmasını önlemek için Su ve Enerji konusunda memleketimize çok büyük hizmetleri olmuş duayen kuruluş “Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü “mü, 2011 yılında kurulan ve hazırladığı su kanun taslağı ile tartışmalarla gündemde kalan “Su Yönetimi Genel Müdürlüğü” mü Su Kanununa yön verecek? İsveç’te bizim Konya Kululu hemşerilerimiz gurbetçi olarak yoğun bulunmaktalar. İsveç’te sormuşlar: Kulu Konya’ya bağlı ama adı pek duyulmuyor. Kulu mu büyük, Konya mı? İsveçlilerin kararı tabi; Kulu daha büyüktür olmuş.
Daha önce hazırlanan Su Kanunu tasarısı çokça tartışılmış, tasarıda yer alan “Havza Bazlı Su Planlaması” yerine “Milli Su Planı başlığına çekilmelidir. Gelecek on yıllara hitap edecek Su Kanununda kısıtlayıcı değil kapsayıcı bir yaklaşımla bakılmalıdır. Suyumuzun Milli Su Planı ve Havza bazında yönetilmesi öngörüsü ortaya konmalıdır. Suyu olan bölgeler gelişim içindeyken, suyu yetersiz olan bölgeler geçim derdinde olacaktır. Türkiye 2023 – 2053 – 2071 hedeflerine geçim derdinde olanlarla değil, gelişim derdinde olanlarla ulaşacaktır.
1 Ocak 2018’de uygulanmaya başlayan Milli Tarım Projesi, Türk tarımı için çok önemli bir şans olup, Milli Tarım Projesi ile Su Kanununda yer alacak Milli Su Planlamasının bütünleşmesi tarımsal üretim için bir şahlanışın başlangıcı olacaktır. “Teknik olarak mümkün olan bir havzada bulunan fazla suların havzalar arası transferlerine imkân tanınacaktır” gibi bir maddenin kanunda ifade edilmesi gerekmektedir.
Verimli toprakları fakat yetersiz su kaynakları olan, dünyanın en önemli tarımsal coğrafyalarından biri olan Türkiye’de, hazırlanacak Su Kanununda, sadece jeolojik ve inşaat verileri değil; tarım, çevre, sosyolojik, ekonomik ve gıda güvenliği etki değerlendirilmesinin dikkate alınması milli menfaatler açısından son derece stratejik bir öneme sahip olacaktır.
Su Kanunumuz hazırlanırken Enerjiden Sağlığa, Göçten İç ve Dış Güvenliğe, Gıda Güvenliğinden Tarımsal Üretime “Türkiye’nin Bütünsel Güvenlik Yaklaşımı” olarak ele alınması gerekmektedir.
Tarımın iklim şartlarına bağımlılığının azaltılması gerekir. Bu amaçla özellikle Orta Anadolu’nun sulama suyu ihtiyacını karşılamak için havza dışı su transferi yapılması zorunluluktur. Bunun bir ‘Devlet Projesi’ olarak ele alınması gıda güvenliğimiz açıdan çok önemlidir. Havza dışından petrol gelebiliyorsa su da gelmelidir. Türkiye’den KKTC’ye su temin edilmesini öngören ve “asrın projesi” olarak adlandırılan KKTC Su Temin Projesi’ni başaran Türkiye için bu hiç de zor olmayacaktır.
Bunu başardığımızda ülkemizin tarımı, ticareti ve sanayisi gelişecek, Türkiye’nin gayrisafi hasılasına olan katkısı artacaktır. Artan üretimle birlikte gelişecek olan gıda sanayisinin ihracatı cari açığımızın kapanmasına çok daha büyük katkı yapacaktır. Ülkemizin stratejik önemi daha da pekişecek, 2023, 2053 ve 2071 nihai hedeflerimize ulaşmamızda önemli katkı yapacaktır. Artacak tarımsal gücümüzle birlikte, vicdanı da güçlü ülkemiz, kendi ihtiyacı, ticareti yanında dünyadaki tüm mazlumlara yardımını artıracaktır.
Unutmayalım: Su, kalkınmanın en önemli itici güçlerinden biridir.
#topragınadamı


