Celil Çalış – Toprağın Adamı

SÜT YOKSA ET’TE YOK

SÜT YOKSA ET’TE YOK

Ülkeler için vazgeçilmez olan gıda üretiminin sürdürülebilirliği toplum sağlığı, geleceği ve bağımsızlığı açısından büyük önem taşır. Gıda güvenliği ve yeterliliğini etkileyen temel unsurların dikkate alınarak politika geliştirilmesi, sektörel büyümenin önemli bir unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Çiğ süt üretiminin en temel girdisi olan yem bitkilerinin ucuz ve güvenilir üretimi süt sektörünün sürdürülebilirliği ve rekabet gücünün temelini oluşturur. Bu nedenle süt ve süt ürünleri arz güvenliğinin teminatı tarımsal üretiminin sürdürülebilir şekilde yapılmasına bağlıdır.

Süt ürünlerinin beslenme ve toplum sağlığı açısından yeri ve önemi nedeniyle talebi karşılayacak güvenilir çiğ süt arzının karşılanması tüm gıda ürünlerinde olduğu gibi günümüzün en önemli konularından birisi haline gelmiştir. Süt işleyen tesislere güvenilir ve nitelikli ham maddenin temini günümüz koşullarında giderek zorlaşmış, daha fazla önem kazanmıştır.

Diğer sektörlere nazaran üretim risklerinin daha fazla olduğu süt ve süt ürünleri sektörü iklim şartları, çevre, enerji, çiğ süt üreticileri, tüketici tercihleri, ham madde maliyetleri, piyasa koşulları ve teknoloji değişimi gibi parametrelerin sürekli etkileşim içerisinde olduğu dinamik bir yapı sarmalındadır. Bu nedenle sektöre yönelik olarak plan ve stratejilerin düzenli olarak oluşturulması ve güncellenmesi zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.

Ülkemizde süt işletmelerinin genel olarak küçük ölçekli yapısı, kayıt dışılık, sermaye yetersizliği gibi sorunlar devam ederken özellikle son yıllarda güvenilir gıda üretimi noktasında önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Ancak küresel ölçekte yaşanan gelişmeler ve maliyet unsurlarında yaşanan darboğazlar sektörün sermaye, işgücü, hammadde, enerji, ulaşım ve lojistik gibi konularda desteklenmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Süt işletmelerinin gerek piyasa koşulları gerekse küresel gerçekler karşısında rekabetçiliğini korurken halk sağlığı açısından da güvenilirliğini koruması gerekmektedir.

Üretilen çiğ sütün sadece %44’ü sanayiye girerek işlenmekte, geri kalanı ise üretim yerlerinde tüketilmekte veya sokak sütü olarak satılmaktadır. Genel olarak üretilen sütün çoğu, bulunduğu bölge ve ülkede tüketilmektedir. Dünya genelinde ihracata konu olan sütün toplam dünya üretimi içindeki payı sadece %7’dir. Bu değer AB’nin kendi içindeki ticareti içermemektedir. Dünya süt ve süt ürünleri ihracatında %90’ın üzerindeki payla AB-27 ülkeleri karşılamaktadır.

Çiğ süt üretimi ağırlıklı olarak inek sütünden karşılanmaktadır. Dünyada toplam süt üretiminin yaklaşık yüzde 85’i inek, yüzde 11 manda, yüzde 2,4 keçi, yüzde 1,36 koyun, yüzde 0,3 deveden elde edilmektedir. Çiğ süt üretimi son yıllarda sürekli artış göstermiştir. Ülkemiz çiğ süt üretiminde 2013 yılı FAO verileriyle dünyada 9. Sırada yer almıştır. 2014 yılı TÜİK verileriyle bu rakam 18,8 milyon ton, 2019 yılında 23 milyon tona ulaşmıştır. Gerek dünyada gerek ülkemizde üretimdeki artışla birlikte süt ve süt ürünleri fiyatları da sürekli artış göstermiştir. Artan bu fiyatlarla birlikte dünyada genel olarak süt ve süt ürünleri dış ticaretinde de arayışlarla birlikte artışlar yaşanmıştır.

Bölgesel gelir eşitsizliklerinin giderilmesinde önemli sektörlerden olan süt ve süt ürünleri sektörü özellikle kırsal kaynakların katma değerli ürünlere dönüştürülmesinde ve istihdam oluşturulmasında ciddi etkiye sahiptir.

İşletme sayısındaki fazlalık, sektörde çok sayıda küçük ve orta ölçekli firmaların olduğuna bir işarettir. Firma sayılarının fazla ve ölçek olarak küçük olmalarının yanı sıra kapasite kullanım oranlarının da düşük olması diğer olumsuz etkenlerdendir. Ülkemizde süt ürünleri sektörü net dış ticaret fazlası vermekte olup yükselen tüketim trendlerine, değişimlere, ülke içinde ve dışında oluşan arz ve talep dengelerine uyum gösterecek şekilde sektörün dünya pazarından daha fazla pay almasını sağlayacak kısa, orta ve uzun vadeli politika kararlarının oluşturulması gerekmektedir. Bu süreçte gerek ulusal düzeyde hazırlanmış planlar gerekse bölgesel düzeyde hazırlanmış plan ve programlar belirlenerek hedeflere yürünmelidir.

Bugün dünyada pek çok ülkede süt sektöründe iç talebinin yüksek ve sütün stratejik bir ürün olması sebebiyle, sütte yüksek ithalat vergisi ve kota gibi tarife dışı engellerle korumacı politikalar uygulanmaktadır. Ayrıca, hayvansal üretimde ülkeler arasındaki farklı destek uygulamaları da fiyatların piyasada belirlendiği rekabet ortamını ve serbest ticareti engellemektedir. Bunların dışında sütün çabuk bozulan bir ürün olması, uygun koşullar sağlanmadığında taşınabilirliğini azaltmakta ve ticarete elverişsiz bir hale getirmektedir. Bütün bu sebeplerden dolayı taze süt dünyada yoğun miktarda ticareti yapılan bir ürün olma potansiyeline sahip değildir. Buna karşılık süt tozu, peynir, tereyağı gibi süt ürünleri ticarete konu ürünlerdir.

Süt ürünleri sektörü büyükbaş ve küçükbaş hayvancılıktan elde edilen çiğ süt ve mamullerinden elde edilen hammaddeyi mevzuatlara uygun süreçlerden geçirdikten sonra raf ömrü uzun ve tüketime hazır ürünlere dönüştüren bir imalat sanayi koludur. Sektörün amacı yem bitkisi yetiştiriciliğinden başlayarak süt ürününün nihai tüketiciye ulaştığı satış sürecini de kapsayan bir değer zincirinden oluşturmaktır. Bu değer zincirinin tüm halkalarında ulusal ve uluslararası standartlara uygun sürdürülebilir üretimin sağlanması için sektörün küresel ölçekte rekabet gücüne katkı sağlayacak yapıyı oluşturmalıyız.

Türkiye önemli bir süt ve süt ürünleri üreticisi olmasına karşın süt kalitesinin istenilen düzeyde olmaması, maliyetlerin yüksekliği ve üretilen sütün önemli bir kısmının kayıt altına alınamaması ülkemizin uluslararası ticarette rekabet gücünü olumsuz etkilemektedir. Ülkemiz süt üretiminde 9. sırada olmasına rağmen süt ve süt ürünleri ihracatında 35. sıradadır. Hem de Orta Doğu, Rusya, Orta Asya, Uzak Doğu ve Kuzey Afrika gibi dünyanın en büyük süt ve süt ürünleri ithalatçısı ülkelerinin tümünün Türkiye’ye lojistik olarak yakın olmasına rağmen.  Bununla birlikte süt ürünlerini işleme açısından işletmeler dünya teknolojisi ile yarışır durumda olması süt endüstrisinde emeğini ortaya koyan yatırımcılarımızın bu işi ne kadar ciddiye aldığını göstermektedir.

Ülkemizde iklim koşulları ve yağış rejimini etkisi ile entansif hayvancılık işletmelerinde yem tüketiminin tamamına yakını gider kaleminde yer almakta, buda diğer ülkelerle rekabet gücüne olumsuz etki yapmaktadır. Ülkemizde gelirin gideri karşılamaması nedeni ile aralıklı yıllarda tüm tedbir ve önlemlere rağmen süt inekçiliğinin daraldığı görülmekte ve maalesef damızlık hayvanların kesimi çare olarak görülmektedir.

Çiğ süt referans fiyatı en son 15 Kasım 2019’dan itibaren uygulanmak üzere Ulusal Süt Konseyi tarafından 2 lira 30 kuruş olarak açıklanmıştı. Geçen on aylık dönemde dolar kuru 5,86 seviyesinde bu gün itibari ile 7,5 seviyelerini gördü. Dolayısıyla o günden bugüne kurdaki artış yaklaşık yüzde 24 düzeyinde. Söz konusu yükselişe paralel olarak hayvancılık tarafında birçok ithal ürün ve hammaddenin fiyatı da benzer oranlarda artış gösterdi. Bu yıl ilk defa harman zamanı yem fiyatlarındaki artışın devam ettiğine şahit olduk.  Buna karşılık çiğ süt referans fiyatı aynı yerinde. Şimdi gözler yeniden Gıda Komitesinde.                                                                                                                                           Alınan görevleri yapmak ve yapıldığını takip etmek lâzımdır. Millet hayatında başarı devamlılığa bağlıdır.  diyor Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ

Tarım ve Orman Bakanlığı, başta üretici birlikleri ve kooperatifler olmak üzere sahadan aldıkları veriler ışığında çiğ süt referans fiyatıyla ilgili bir çalışma yapıyor. Söz konusu çalışma sonrası ortaya çıkan fiyat, Gıda Komitesine sunuluyor. Gıda Komitesi de buradan yola çıkarak referans fiyatı belirliyor. Ardından da Ulusal Süt Konseyi toplanarak çiğ süt referans fiyatına dair sektör paydaşlarıyla referans fiyat anlaşması imzalıyor.                                                                                                                                             

Süt fiyatlarında 2020 yılında hiç bir değişim olmadı. Döviz kurunun da etkisiyle girdi maliyetlerindeki artış karşısında yine süt üreticisi kazanç yerine yarınların karamsar tablosunu düşünmeye başladı.  1/1,5 olması gereken süt/yem paritesi bire yaklaştı. Süt fiyatlarının düşük seyretmesinin orta vadede her zamanki gibi kırmızı et tedarikini de sıkıntıya sokacağı bilinen gerçek. Süt ve et tarafında üretici fiyatlarını baskılamanın gıda enflasyonunu kontrol etmek açısından uygulanan yanlış bir yöntem. Çok defa söylediğimiz üretimde yeterlilik ve gıda güvenliği için; tüketiciyi korumanın yolu üreticiyi korumaktan geçer”.

Üretici fiyatları baskılandığı zaman üretim azaldığı için kısa ve orta vadede ithalat seçeneği öne sürülüyor. Üretim ve üretici psikolojisi bu hamleyi beş yılda yenileyebiliyor. İthalat şoku sonrası arzdaki gerilemeden dolayı piyasada oluşan fiyatlar yükseliyor. Süt fiyatının belirlenmesinde Ulusal Süt Konseyinin yetkileri Ekonomi Bakanlığına geçmesi belirsizliğin derinleşmesini arttırıyor. Piyasanın ihtiyaç duyduğu en önemli unsur istikrar. Her alanda olduğu gibi; İstiklal için, İstikbal için istikrarı yakalamalıyız.

 Süt ürünleri sağlıklı genç bireylerin yetiştirilebilmesi ve toplum sağlığı açısından önemi nedeniyle gündemden düşmeyecektir. Güvenilir süt ürünleri arzı tüm gıda ürünlerinde olduğu gibi günümüzün en önemli konularından birisidir. Bu nedenle süt değer zincirindeki tüm halkaların üretim süreçleri ve nihai ürün niteliklerinin iyileştirilmesi, katma değeri yüksek ürünlerin üretilmesi, özellikle dünyada önemli ihracat rakamlarının yakalandığı özel peynir türleri ile özel tüketici gruplarını hedefleyen üretim kararlarının alınması yolunda adım atmalıyız.

Ülkemiz ulusal ve bölgesel düzeyde yürürlüğe koyduğu kalkınma plan ve programlarıyla ithalata bağımlılığı azaltırken katma değeri yüksek ürünlerin ihracatını artırarak büyümeyi yakalamalıyız.  

Süte yatırım hayvancılığa yatırımdır. Hayvancılığa yatırım tarıma yatırımdır. Tarıma yatırım ülkeye yatırımdır. Süt üretimi karlılığını yitirdiği zaman direk hayvan sayısı düşüşüne sebebiyet verecektir. Hayvansal üretimde kendine yetebilen ülke olabilmek için üreticilerimizin süt üretimindeki karlılığını korumak zorundayız.

#topragınadamı

Celil Çalış

1973 Yılında Konya/Kadınhanı ilçesinde doğan Celil ÇALIŞ, Konya Çumra Ziraat Meslek Lisesinden 1992 yılında mezun olduktan sonra Tarım ve Köy işleri Bakanlığı Erzurum / Çat İlçe Müdürlüğünde Ziraat Teknisyeni olarak göreve başladı. Sırasıyla Antalya / Elmalı, Antalya /Alanya ve Konya İl Tarım Müdürlüklerinde değişik kademelerde görev yaptı.

Previous Post
Next Post

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir