Celil Çalış – Toprağın Adamı

TAPRAĞIN FERYADINI DUYAN VAR MI?

TAPRAĞIN FERYADINI DUYAN VAR MI?

2015 yılı BM Genel Konseyi tarafından, “Uluslararası Toprak Yılı”  olarak ilan edildi. 5 Aralık” Dünya Toprak Günü” olarak kutlanmaktadır.  Topraklarımız alarm verirken, feryat ederken insanoğlu toprağa saldırmaya, eziyet etmeye, gelecek nesillerin hakkını gasp etmeye devam ediyor. Toprak yılı, toprak günü duyarlı insan ve oluşturdukları sivil toplumların canhıraş çalışması sonucu farkındalığın oluşturulmasıdır. Sosyal baskı ile toprağı amaç dışı kullanım için hücum eden yamyamların hızını kesmek için yapılan karınca misali çalışmanın ta kendisidir.

Tüm canlıların yaşaması için üç temel ihtiyacı vardır: Temiz hava, temiz su ve sağlıklı besin. Peki bu üç ana unsurun olabilmesi için ne lazım? Tabii ki verimli tarım toprakları, yeterli temiz su ve yeterli orman alanları. Toprak varsa hava var, su var, ekmek var, yiyecek var, hatta giyecek var. Orman varsa yeterli oksijen, temiz hava var. Yani toprak varsa hayat var.  Peki toprak nedir?

TOPRAK : Toprak kayaların ve organik maddelerin ayrışma ürünlerinin karışımından meydana gelen, içerisinde ve üzerinde canlıları barındıran, bitkilere durak yeri ve besin kaynağı olan, belli oranlarda su ve hava ihtiva eden bir maddedir. Belirli hacme sahip toprak yüksek basınçta preslenip içerisindeki su ve hava tamamen çıkarılırsa toprak özelliğini kaybeder. Çünkü susuz ve havasız ortamda canlı yaşamaz. Bu yüzden toprak canlı bir varlık olarak da ele alınmalıdır. Ayrıca, Toprak, uğruna kan dökülüp, can verilen VATAN adı altında bayraklaşmış ulusal ve kutsal bir varlıktır.

Bitkilerin gelişmesini sağlayabilmesi için ihtiyaç duyulan en az 40 cm kalınlığındaki olgun bir toprak tabakasının oluşumu için, 8.000-40.000 yıl gibi bir zamana ihtiyaç olduğunu dikkate alırsak, yenilenmesi çok uzun zaman alan doğal bir kaynak olduğunu görürüz. Bu doğal kaynağı gelecek nesillere sürdürülebilir şekilde aktarılması ve korunması mecburiyetimiz ve vebalimiz vardır.

Hem de inancımız gereği vakti saati geldiğinde geldiğimiz ve gidecek olduğumuz yer toprağın bağrı olmayacak mı? Hz. Mevlana’nın “Alçak Gönüllülükte Toprak Gibi Ol” sözünün derinliği ne kadar da çok değil mi? Değerli halk ozanı Aşık Veysel’in “Benim sadık yârim kara topraktır.” sözü sıradan bir sözmü dür?  “Ant olsun ki biz insanı, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık. (Hicr suresi 26.ayet) ayeti toprağın önemini yeterince açıklamıyor mu?

Necmettin Halil ONAN üstadın şiirinde de dediği gibi: Dur yolcu, bilmeden gelip bastığın bu toprak, bir devrin battığı yerdir. Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın, bir vatan kalbinin attığı yerdir!

Ey İnsanoğlu! Vatanın kalbi artık tekliyor, yarın keşke dememek için bugünden artık bir şeyler yapın. Böyle giderse bırakın vefat edenleri gömeceğiniz toprak, yiyeceğiniz ekmeğin ham maddesi olan buğdayı ekecek toprak bulamayacaksınız. Madem “Toprak Varsa, Hayat Var” diyoruz, öyleyse hayatımızın sürdürülebilmesi için toprağa hak ettiği saygıyı gösterelim.

Açlık, insanoğlunun başına gelebilecek en büyük felaketlerden biridir; bundan dolayı atalarımız, “Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin.” duasını dillerinden düşürmemiştir. Açlığın yol açtığı sorunlar sayılamayacak kadar çoktur. Hastalıklar, ölümler, iş gücü ve üretim kaybı, verimsizlik, zihinsel gelişim sorunları, ruhsal çöküntü, suç işleme ve şiddet kullanma eğiliminin artması bunlardan bazılarıdır.Açlık sorununu çözememiş bir toplumun sosyal huzurunu sağlaması, kalkınma yolunda hızla ilerlemesi, uluslararası alanda kendi menfaatlerini gözeten politikalar izleyebilmesi mümkün değildir. O halde barış ve huzur içinde bir dünya ortaya koyabilmenin ön koşullarından biri de açlık sorununun çözülmesidir.

Son yıllarda dünyada tarım adeta yeniden keşfediliyor. Bir yanda açlık, beslenme yetersizlikleri ve gıda güvencesinde gelecek kaygısı, diğer yanda israfın yaşandığı bir dönemde tarım yeniden gündeme geliyor. Dünyada giderek artan sağlıklı ve dengeli beslenme kaygısı geçmişe yeniden hızlı bir dönüş arayışını da beraberinde getiriyor. Ülkeler telaş içinde. Gıda güvencesi ve gıda yeterliliği alarm veriyor. İnsanlığın ve tüm canlıların geleceği, gıda üretimi ve gıda güvencesi için tarım toprakları alternatifsiz doğal kaynaktır. Toprağına sahip çıkan, onu koruyan ülkeler gelecek yüzyıllara daha güvenli bakabilecektir.

Tohum saç, vermezse toprak utansın, diyor   N.FazıI Kısakürek. Toprak hiç  vermez olur mu? Üstat tohum saçmamız gerektiğini vurguluyor.

İşte, bu süreçte tüm dünyada giderek “toprağa hücum” yeniden başladı. Dünyada gıdanın bugün ve gelecek için ne kadar önemli bir silah olduğunu gösteren örnekler artıyor. Ülkeler artık tarım topraklarına daha fazla önem veriyor, topraklarını korumak için daha radikal çözümler arıyor.

Küresel iklim değişikliği ve küresel şirketler, gittikçe daralan tarım alanları için ciddi sorunlar getiriyor. Susuzluk ve kuraklıkla birlikte geçim kaygısı taşıyan, ekmek, iş bulma derdinde olan insanoğlu için karamsar bir tablo var ortada. Modern tarım teknikleri ile birim alandan alınan verim arttırılmasına rağmen mevcut gıda tüketimi artık dünya nüfusunu beslemekte yetersiz kalıyor. Bir yanda yetersiz ve dengesiz beslenme, bir yanda çağımızın en önemli hastalıklarından obezite insanlığı tehdit ediyor. Çözüm su, toprak ve enerji kaynaklarını akılcı, sorumlu ve geleceğe de taşıyabilecek biçimde kullanmaktan geçiyor.

Tarım toprakları hem nicelik hem de nitelik açısından uzun yıllar çok ciddi kayıplara uğradı ve uğramaya devam ediyor. Bu sadece Türkiye’ye özgü bir süreç değil, dünya genelinde benzer bir trend söz konusu maalesef. Bu da aslında sorunun ne kadar büyük ve kaygı verici olduğunun somut bir göstergesi. Tarım topraklarının azalmasının ve verimsizleşmesinin en önemli nedenleri arasında erozyon ve göçle birlikte gelişen kentleşme ve sanayileşme. Türkiye topraklarının yüzde 78,8’inin erozyon tehdidi altında olduğu bilimsel olarak ortaya konmuştur.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve diğer kaynaklardan derlediğimiz verilere göre son 20 yılda yani, 2000-2019 döneminde Türkiye 2,78 milyon hektar tarım arazisini üretim dışı bırakmış, yani kaybetmiştir. İklim değişikliğinin, kuraklığın, açlık ve yoksulluğun kol gezdiği dünyamızda bu kaybedilen toprağın ne kadar üretim anlamına geldiğini bazı karşılaştırmalarla açıklamak gerekir. Bu alan yaklaşık Belçika’nın yüzölçümü veya 3 Kıbrıs yüzölçümü kadardır.

Ülkemizde de küresel iklim değişikliği, kuraklık ve çevre kirliliği ile plansız kentleşme sanayide yanlış yer seçimi, yanlış tarım uygulamaları gibi nedenlerle verimli tarım topraklarımız hızla azalıyor. Tarım toprakları savaş veya doğal afet nedeni ile değil, en çok imara, inşaata, turizme, sanayiye, madenciliğe feda ediliyor.  Tarım topraklarının tarımsal üretim için geri dönüşü olmayan bir yok oluşuna seyirci kalmamalıyız. Fakat zannedilmesin imara, inşaata, turizme, sanayiye, madenciliğe karşıyız. Kesinlikle bu faaliyetler yapılmalı ancak ülkemizin 78 milyon hektar alan içerisinde elimizde kalan 24milyon hektar tarım alanı haricinde yeterince tarım dışı marjinal alanlar bulunmaktadır.

Sadece imar ve sanayileşme değil ki topraklarımızı tehdit eden. “İçinde bulunduğumuz yarı-kurak Akdeniz iklim kuşağında salma sulama ve ihtiyacının üzerinde kimyasal gübre kullanımı başta Harran Ovası ve Çukurova Bölgesi topraklarında tuzlulaşma artıyor.”  Bugün Türkiye genelinde 1.6 milyon hektar alanın tuzlulukla karşı karşıya olduğu biliniyor. GAP’ın sulamaya açılması ile birlikte yanlış sulama ve yanlış toprak-bitki yönetimi nedeniyle 20 bin hektara yakın tarım alanı tuzlulaşma durumunda. Toprakların tuzlulaşması sonucu çoğu bitkinin yetişmesi ve ürün kapasiteleri sınırlanmıştır. Topraklarımızı kaybetmek veya çoraklaştırmak çok kolay, tekrar verim verebilen olgun toprak haline getirmek oldukça uzun zaman almakta hatta bazı durumlarda imkânsızdır.

Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün Ankara’da Atatürk Orman Çiftliğini kurarken, yaptırdığı toprak analizinin olumsuz çıkmasını bahane edip kendisine “Paşa, Paşa bu arazi verimsiz, boşuna uğraşmayın. ” diyen İngiliz sefirine söylediği: “Vatan toprağı kutsaldır.  Kaderine terk edilemez.” sözünü bu cennet vatanın vatandaşı olmaktan gurur duyan ve Ne Mutlu Türk’üm diyebilen her vatandaşımız vasiyet olarak algılamalı ve toprağına, yeşil yaprağına ve ay yıldızlı bayrağına sahip çıkmalıdır.

Korona ile yatıp korona ile kalktığımız bugünlerde 5 Aralık Dünya Toprak Günü’nün bu kutsal vatan topraklarımızın değerini ve önemini bir kez daha hatırlamamıza vesile olmasını temenni ediyorum.  Topraklarımızı korumaya çalışan 5403 sayılı Toprak ve Arazi Kullanım Kanunumuza kişi, kurum topyekün saygılı olmaya davet ediyorum.  

ÇEVRECİ SÖZÜ: Toprağını Hor Gören, Geleceğini Zor Görür.

#topragınadamı

Celil Çalış

1973 Yılında Konya/Kadınhanı ilçesinde doğan Celil ÇALIŞ, Konya Çumra Ziraat Meslek Lisesinden 1992 yılında mezun olduktan sonra Tarım ve Köy işleri Bakanlığı Erzurum / Çat İlçe Müdürlüğünde Ziraat Teknisyeni olarak göreve başladı. Sırasıyla Antalya / Elmalı, Antalya /Alanya ve Konya İl Tarım Müdürlüklerinde değişik kademelerde görev yaptı.

Previous Post
Next Post

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir