Celil Çalış – Toprağın Adamı

Tarım, Devlet Politikası Gözüyle Ele Alınmalı

TARIM, DEVLET POLİTİKASI GÖZÜYLE ELE ALINMALI


Her ne kadar son dönemde gündemde olsa da Türkiye’de tarım, çevre ve iklim gibi konular oldukça sınırlı şekilde kamuoyunun dikkatini çekiyor. Bazı ürünlerde rekolte kaybı ve buna bağlı olarak fiyat artışı ve gıda enflasyonu riski varsa tarım gündeme geliyor ve konuşup tartışıyoruz. Tarımı gündeme bazen iklim koşulları, bazen de jeopolitik risklerin yansımaları taşıyor. Onun dışında tarım, hak ettiği şekilde gündemde kendisine yer bulamıyor.


Ne üretim politikasını oturup tartışıyoruz, ne de kalkınma modelinin içinde tarıma gerektiği kadar yer açmaya çalışıyoruz. Ulu Önder Atatürk “Milli Ekonominin Temeli Tarımdır” dememiş miydi? Kısa vadeli bakış açısından kurtulup orta ve uzun vadede tarıma bakamıyoruz. O yüzden de tarımın içinde barınan kronik sorunları yıllardır olduğu yerde sayıyor; hatta her geçen zaman dünya ve ülke nüfusunun artması, ihtiyaçların çeşitlenmesiyle daha da büyük bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.


2019 Nisan ayında, tarım camiasının tüm paydaşları ile karşı duruşu ve Lider Devlet BAHÇELİ ‘Aceleci bir yaklaşımdan vazgeçilip, tarım camiasında tüm yönleri ile tartışılmadan karar verilmemeli’ demişti. Türk tarımın özelleştirilmesini öngören “Tarımda Milli Birlik Projesi” yerine tarım camiasının tüm yönleri ile katıldığı, 17 Temmuz 2019 tarihinde çalışması başladı. 21 Kasım 2019 tarihinde Cumhurbaşkanımız tarafından 60 maddede sonuç bildirgesi açıklanan, 3. Tarım Şurası’nda önemli kararlar alındı.


Şura’da alınan kararlara baktığımız zaman Şura çalışma gruplarında ve uzun zamandan bu yana tarım camiasının konuştuğu, tartıştığı ama çözüm bulunamayan konular. Daha da ötesi; 2004 yılında yapılan 2. Tarım Şurası’nın 36 maddelik sonuç bildirgesi, 1999 yılında yapılan 1. Tarım Şurası sonuç bildirgesi, 1923 yılında yapılan İzmir İktisat Kongresi’nin sonuç bildirgesinde yer alan başlıklar da aynı sorun ve çözüm hedeflerini oluşturmaktadır. Ancak bilinmesi gereken “üretim sonucu olmayan, dinamik ve sürekli bir yapıdır”. Çalışarak alınması gereken çok yolumuz var.


Aslında, tarımın planlanması adına önemli kanuni adımlar atıldı. 18 Nisan 2006 da 5488 sayılı Tarım Kanunu, 3 Temmuz 2005 te 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu, 31 Ekim 2006 da 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu, 15 Mayıs 2014 te 6537 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu miras hukuku ile güçlendirildi.


Baktığımız zaman yeterli kanun var, çokça yapılmış toplantı, panel ve şuralar gerçekleştirilse de sorunun uygulamada olduğu görüldü.


Türkiye 2023 – 2053 – 2071 hedeflerine geçim derdinde olanlarla değil, gelişim derdinde olanlarla ulaşacaktır. 1 Ocak 2018 de uygulanmaya başlayan Milli Tarım Projesi, Türk tarımı için çok önemli bir şans olup, Milli Tarım Projesi ile ‘Milli Su Planlamasının bütünl

eşmesi tarımsal üretim için bir şahlanışın başlangıcı olacaktır. Ancak sorun yine uygulamada.
2020 Şubat ayında başlayan ve dünyayı kasıp kavuran COVİD 19 salgını ile ötelenemeyen beslenme ihtiyacı tüm ülkelerin en önemli kaygısı oldu. Aşı, ilaç tedarikinden öne çıkan gıda tedariki dünya tarımsal ticaretine farklı bir bakış oluşturdu. Ezelden ebede Türk tarımı kendine yetebilecek potansiyelini harekete geçirdi ve evlerde kapalı olduğumuz günlerde bilişimle birlikte büyüyen sektörler arasına girdi.


2022 Şubat ayında Rusya Ukrayna savaşının başlamasıyla dünyanın en çok temel gıda (Buğday, Mısır, Ayçiçeği…) ihracatçısı ülkelerin savaşı üzerine Rusya’ya destek veren dünya nüfusunun orantısını değiştiren Çin ve Hindistan gibi ülkelerin ne satılacaksa alıma talip olması, Rusya’nın Avrupa’ya açık ambargosu gıda tedarik savaşlarını başlattı.


Tüm dünya ülkelerinin etkilendiği tarımsal ticaret savaşında Türkiye İstanbul’da imzalanan tahıl koridoru anlaşmasıyla bugüne kadar 9.3 milyon ton tahılın Ukrayna limanlarından dünyanın değişik ülkelerine ulaşmasını sağladı. Son zamanlardaki en büyük uluslararası anlaşmalardan birisi olarak değerlendirilmesi gereken tahıl koridoru anlaşmasına yön veren Başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere, Milli Savunma Bakanımızı ve Dışişleri Bakanımızı tebrik ediyoruz.


Türkiye’nin coğrafi yapısı, iklim çeşitliliği kadar jeopolitik konumu da tarım ve gıda sektörü açısından önemli bir avantaj. Dört saatlik uçuş mesafesinde dünya nüfusunun yüzde 40’ına ulaşabiliyor. 9 trilyon dolarlık dünya tarım ticaretinin 1,9 trilyon dolarlık tarımsal ticaret hacmine sahip bir bölgenin tam ortasında konumlanıyoruz. Eğer tarımsal değerlerimize sahip çıkar ve üretiminden katma değerli şekilde pazarlanmasına kadar doğru bir strateji ortaya koyabilirsek müthiş bir fırsata sahip olduğumuzu görürüz.


Tarımın stratejik önemi dünyadaki ve ülkemizdeki nüfus artışına paralel olarak giderek daha da artmaktadır. Öngörülere göre 2050 yılına gelindiğinde tarım ürünlerine olan talebin karşılanabilmesi için tarım arazileri aynı kalmak şartı ile tarımsal üretimin gıda güvenliğini de ön planda tutarak iki katına çıkartılması gerekmektedir. Tarım ürünlerine olan bu talep artışını, geleneksel yöntemlerle yapılan üretim yerine, yüksek kapasiteli tarımsal üretim modelleri yaygınlaştırarak karşılanabilir.


Tarım arazilerinin korunmasına dair Kanun çıkarılmasına rağmen Belediyeler başta olmak üzere tarım arazilerine amaç dışı kullanım baskısını yenemedik. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve diğer kaynaklardan derlediğimiz verilere göre son 2000 yılından bu yana Türkiye 2,78 milyon hektar tarım arazisini üretim dışı bırakmış, yani kaybetmiştir. İklim değişikliğinin, kuraklığın, açlık ve yoksulluğun kol gezdiği dünyamızda bu kaybedilen toprağın ne kadar üretim anlamına geldiğini bazı karşılaştırmalarla açıklamak gerekir. Bu alan yaklaşık Belçika’nın yüzölçümü veya 3 Kıbrıs yüzölçümü kadardır.


Gıda fiyatlarındaki artışın ciddi anlamda yoksullaştırıcı etkisi var. Gıda krizinin yaşandığı bugünlerde ülkeler arası ilişkilere baktığımız zaman da ciddi farklılaşmalar ve daha önce yaşamadığımız şeyleri gördük Uluslararası ticaretle bağlantılı ihracat yasakları gibi. Rusya, Hindistan gibi önemli ihracatçı ülkeler, tarımsal ürünlerde ihracata sınırlamalar hatta yasaklamalar getirdiler. Bu, özellikle ithalat bağımlısı ya da ticaret bağımlısı ülkelerde ciddi anlamda kırılganlıklar yarattı ve riskleri çok yükseltti. Fert değil ülkeler anlamında gıda herkesin ulaşmaya çalıştığı, elinde olanın da elinde tutmaya çalıştığı bir stratejik duruma geldi. Gıdaya erişim ciddi anlamda rekabet unsuru olmaya başladı. İklim değişimi ile birlikte bunun daha da artarak devam edeceğini gelecek adına kaygı oluştururken, üretici ülkeler için fırsatlar oluşturacaktır.


Tarım tarihsel anlamda kalkınmada öznedir. Tarımın, bir tarafta üretim, diğer tarafta tüketim boyutu, en önemlisi iç ve dış pazarda ticaret boyutu var. Diğer sektörlerle bağının güçlü olma noktasında diğer sektörleri destekleyici rolü var. Bu rollerin hepsi aslında günümüzde tarımın önemi artan değil anlaşılan şekilde devam ediyor.


⦁ Son söz; Rahmetli Ord. Prof. Dr. Kadri Bilge Emre Hocanın (Zootekni alanının büyüklerindendir) dediği gibi söyleyelim: “Bu ülkeye kendi insanından ve kendi hayvanından başkasının faydası yoktur”.
⦁ Tarımsal varlığımızın farkına vararak tarıma ve tarımcıya fırsat verilmesi durumunda tarım camiası olarak Ülkemize ekonomik, sosyal anlamda beklenenden çok daha fazla katkı yapacağımız inancındayım.
⦁ Tarımın, hükümet değişikliği değil, bakan değişikliği, hatta bağlı genel müdür değişikliğinden etkilenmemesi ve gelişen değişen dünya tarımsal ticaretinde yön alan değil yön veren bir yapıya kavuşturulması için Anayasal güvence altına alınması gerekmektedir.

#topragınadamı

Celil Çalış

1973 Yılında Konya/Kadınhanı ilçesinde doğan Celil ÇALIŞ, Konya Çumra Ziraat Meslek Lisesinden 1992 yılında mezun olduktan sonra Tarım ve Köy işleri Bakanlığı Erzurum / Çat İlçe Müdürlüğünde Ziraat Teknisyeni olarak göreve başladı. Sırasıyla Antalya / Elmalı, Antalya /Alanya ve Konya İl Tarım Müdürlüklerinde değişik kademelerde görev yaptı.

Previous Post
Next Post

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir