Celil Çalış – Toprağın Adamı

Tarımda 2024 Yılı Zorlu Geçti

2024 yılı her günü bir doğal afet, askeri veya siyasi hareketlilikle başladı. Dünya salgın hastalığın sonrası kendine gelemeden Rusya ile Ukrayna savaşı devam ederken gıda ve enerji krizi ile Avrupa başta olmak üzere dünya adeta terbiye edilmekte. 7 Ekim 2023 günü İsrail mezalimi ile başlayan Filistin’deki can pazarı Lübnan’a sıçradı ve insanlık tarihinin en acımasız katliamlarına dünya seyirci kalırken İsrail saldırganlığını artırdı. 13 yıldır devam eden Suriye’deki karışıklık 61 yıllık diktatörlük rejimi 8 Aralık 2024’te son buldu.

Tüm dünya olan biteni seyredip kendi menfaatlerince temenni ve tavsiyede bulunurken Türkiye hem sığınmacı sorunu hem en uzun sınıra sahip olduğu Suriye’nin yönetim şekli ve imarı için bu zamana kadar izlediği politikaları Suriye halkının menfaati ve komşu ülke refleksi ile takip etmekte. Takip etmek yol göstermekten öte Osmanlı bakiyesi 550 yıl himayemizde kalan, ötesi Türkmen’i, Arabı, Kürdü akrabalık ve tarih birliğimizin olduğu Suriye’de yaşanan ve yaşanacak olan olaylara seyirci kalmadık kalmayacağız. Lider Devlet BAHÇELİ’nin dediği gibi tarihin coğrafyaya sığmadığı anı yaşıyoruz ve Türkiye menfaatlerinin gerektiği şekilde müdahil olunacaktır.

Hız kesmeden normal olmayan bir yılda yaşanabilecek ne kadar olay varsa yaşandı desek yalan olmaz. Canımızın yandığı, boğazımızın düğümlendiği bir yılı geride bırakıp yeni gelen yılla birlikte geleceğe daha umutla bakmak istiyoruz.

Sağlık, ekonomi, tarım, sanayi üretimi gibi birçok konuda dünya, önemli bir sınavdan geçiyor. Devletler, imkânına göre ekonomik tedbirlerinin yanında, tarımsal tedbirlerini, yerli üretim potansiyellerini ve tarımsal ihracatlarını kapattıklarını ardı ardına açıklamaktalar. Ülkemizde de tarımsal tedbirler açıklanıyor, tedbirler alınıyor daha alınacaktır da.

Karamsarlık korkaklıktır, Türkiye büyüktür. Bu devletin tarihine yakışır şekilde yaşamalı ve çok çalışmalıyız.” diyor tarih hafızamız, hocamız rahmetli Halil İNALCIK.

Tüm dünya için sıkıntılı ve sancılı bir yıl oldu. O yüzden bu yıl yaşananları kısaca hatırlamak ve yaşananlardan  ders çıkarmak, önümüzdeki dönem için çok daha anlamlı ve önemli bir hâl alıyor. Tarım ve gıda sektörü açısından 2023 yılında tüm zorluklara rağmen iklim koşullarının getirdiği üretimde fırsat yılını ürün fiyatlarının da üretici açısından iyi geçtiğini hep beraber yaşamıştık. Fırsat yılı olan 2023 yılını iyi değerlendiremediğimizi bugün daha iyi görüyoruz. 2024 yılı oldukça zor ve öngörülemez bir yıldı. Girdi fiyatlarının yüksekliği, olumsuz ve yağışsız bir üretim sezonu ve dahası üretici hububat başta olmak üzere birçok üründe istediği karlılığı sağlayacak bir fiyat politikasını bulamadı. Olumsuzlukların yanında tarım açısından alınan kararlar uygulanabilirse, olumlu başlayan yağış periyodu devam ederse 2025 yılı fırsat yılı olarak yaşayabiliriz. Ancak dünü unutmamak, yarınların planlamasını yapmak kaydıyla. 

Davos öncesi hazırlanan 2020 raporlarında, “Dünyanın en büyük on riskinin” ilk beşinde çevre ve iklimsel tehditler  yer aldı. İşte 10 maddede sıralanan riskler: Olağanüstü hava olayları, iklim değişikliğinin iyileştirilmesi ve uyum çabaları konusunda başarısızlık, biyoçeşitlilik kaybı, doğal afetler, insan yapımı çevresel zararlar ve afetler, siber saldırılar, su krizi, küresel yönetim zaafları, bilgi altyapısının çökmesi, devletlerarası çatışmalar. “Dünyanın en büyük 10 riskinin” ilk beşinde çevre ve iklimsel tehditlerin yer almış olması dikkat çekiciydi.

“İklim değişikliğinin etkilerini Kuzey Kutbu‘ndan sonra en olumsuz yaşayan Akdeniz Kuşağı ülkelerinden biriyiz “ Normal şartlar altında, doğa-iklim değişikliklerinin çok uzun zaman diliminde yani yavaş yavaş ilerlerken son dönemde bu süreçlerin katbekat hızlı şekilde, çok daha kısa sürede değiştiğini söylemeye gerek yok, bunu yaşamaktayız. Gelecekte ortaya çıkabilecek durumlara ilişkin projeksiyonların Türkiye açısından pek olumlu olmadığını bilim insanları ortaya koyarken, iklim değişikliğinin etkilerini en aza indirebilmek için dillendirilen politikaların hızla hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Tüm canlıların yaşaması için üç temel ihtiyacı var: temiz hava, temiz su ve sağlıklı besin. Dünyada sonsuz olmayan yenilenebilir kaynaklara insanoğlu, ihtiyacına göre yüzyıllardır müdahalede bulundu. Ancak sanayi devrimi olarak bildiğimiz son yüzyılda doğal nimetlere ‘hepsini ben kullanayım’ diye haddinden ve hakkından fazla saldırdı, bu nimetleri hoyratça kullandı ve kullanmaya da devam etmekte. Havamızı kirlettik, ormanlarımızı yok ettik, suyumuzu kirlettik, doğaya haddimizi aşar müdahalelerde bulunduk.  Şimdi dünya bir araya gelerek çare aramakta.  Bu durum, dünyanın 30-40 yıl sonraki nüfusu besleyip besleyemeyeceği tartışmasını da ajandamızın baş tarafına not alınmasına sebep olmuştur.

Teknolojinin gelişmesiyle birlikte tarımda insan emeğine duyulan ihtiyaç azalırken, devletler daha az kişiyi istihdam ederek daha fazla üretim yapıyorlar. Örneğin ABD 2,5 milyon kişilik tarımsal istihdam ile 180 milyar dolarlık bir tarım ekonomisi meydana getirirken, Japonya 1,6 milyon kişi ile 55 milyar dolarlık bir üretim seviyesi ortaya koymuştur. Diğer ülkelere kıyasla çok daha az kişiyle üretimin sağlanması, teknoloji ve akıllı tarım uygulamalarının önemine işaret ediyor. Rusya’nın 4,8 milyon kişilik tarım istihdamı ile 64 milyar dolarlık ve Türkiye’nin 5,2 milyon istihdamla meydana getirdiği 52 milyar dolarlık ekonomi, teknoloji ve akıllı tarım uygulamalarının gerekliliğini gösteriyor.

Fakat dünyanın en büyük tarım ithalatçıları arasında bulunan ABD ve Japonya; Türkiye ve Rusya’ya kıyasla daha az ürün çeşidi elde ediyor. Bu nedenle ABD, Japonya ve Çin gibi ülkeler, nüfuslarının da etkisiyle, büyük miktarlarda tarım ürünü satın alıyorlar. Mevcut alım kapasiteleri göz önüne alındığında, Türkiye’nin ihracat potansiyeli daha fazla öne çıkıyor. Bunlar hayal değil. Türkiye’nin bu gücü var. Sadece inanmak ve bu hedefe odaklanacak stratejik yol haritaları hazırlamak gerekiyor. Ekonomik kalkınmamızın ve zor zamanların dermanı ve çaresinin TARIM olduğunun farkına varalım.

Tarım camiası olarak bize düşen; doğal kaynaklardan olan toprak, su ve ormanlarımız başta olmak üzere, tarımsal üretim ve gıdada orta vadede baş gösterebilecek ihtiyaçlarımızı karşılamak, sürecin uzaması durumunda alınacak tedbirleri gerçekleriyle ortaya koymaktır. Sadece üreticiler değil tüm paydaşlarıyla üretimden yana taraf olunmalıdır, artık olunacaktır.

Salgın hastalık bitmiş gibi gözükse de ekonomik, sosyolojik ve psikolojik etkileri dünyanın önümüzdeki on yıllarına mal olan etkisinin olduğunu unutmamak gerekir. 2022 yılı içerisinde başlayan ve hala devam eden, Rusya-Ukrayna Savaşı, Ortadoğu’nun ateş çemberine düşmesi üretimden uzak, tüm zorlukların içinde beslenme zorunluluğu gıda üreticisi ülkelerin üretim potansiyeli ve tarımsal arz talep yanında tarımsal ticaretini tekrar gözden geçirmesini salık vermekte.

Türkiye’nin coğrafi yapısı, iklim çeşitliliği kadar jeopolitik konumu da tarım ve gıda sektörü açısından önemli bir avantaj. Dört saatlik uçuş mesafesinde dünya nüfusunun yüzde 40’ına ulaşabiliyor.  9 trilyon dolarlık dünya tarım ticaretinin 1,9 trilyon dolarlık tarımsal ticaret hacmine sahip bir bölgenin tam ortasında konumlanıyoruz. Eğer tarımsal değerlerimize sahip çıkar ve üretiminden katma değerli şekilde pazarlanmasına kadar doğru bir strateji ortaya koyabilirsek müthiş bir fırsata sahip olduğumuzu görürüz.

  •  “Tarımda kendi kendine yeterlilik” ile “yerli ve milli üretim” kavramlarının şaka veya bir slogan olmadığı, gelecek adına zorunlu bir bakış olduğunu anladık.
  • Sürdürülebilir şekilde gıda güvenliğini sağlamak açısından, orta ve uzun vadeli tarım politikalarının gerekliliği daha net şekilde ortaya çıktı.
  • Hem arz-talep-fiyat istikrarı açısından hem de maliyet-satış dengesi yönünden planlama ve sonrasındaki tedarik-değer zincirinin doğru ve etkin işlemesinin önemi daha iyi anlaşıldı.
  • Ulusal ya da uluslararası şirketlerin bu tür kriz dönemlerinde izlediği ‘ayakta kalma’ ve ‘krizi fırsata çevirme’ yaklaşımının önlenmesi ile birlikte tarımda küçük aile çiftçiliğinin kıymeti ve önemi daha da fark edildi.
  • Birçok tarım ürününün bildiğimizden çok fazla olduğunu anlamış olduk.

14 Eylül 2023 tarihinde Tarımsal Üretim Planlaması Hakkında Yönetmelik Resmi Gazete’de yayımlandı. Kanunda “Tarımsal üretim planlaması, gıda güvencesi ve gıda güvenliğinin temin edilmesi, verimliliğin artırılması, çevrenin korunması ve sürdürülebilirliğin tesis edilmesi için Bakanlıkça belirlenen ürün ve ürün gruplarının üretimine başlanılmadan önce izin alınır. Bakanlık, arz ve talep miktarları ile yeterlilik derecesini dikkate alarak hangi ürün ve ürün gruplarının üretileceği ile tarım havzası veya işletme bazında asgari ve azami üretim miktarlarını belirler” hükmü getirilmiştir. Bu Kanunla ilk defa üretim planlaması ya da planlı üretimin yasal zemini oluşturulmuş, hangi araçlara başvurulacağı ve hedefleri belirtilmiştir.

Tarım arazileri hakkında en son çalışma; 22 Ağustos 2024 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak “İşlenmeyen Tarım Arazilerinin Tarımsal Amaçlı Kiraya Verilmesine İlişkin Yönetmelik” yürürlüğe girdi. Hazinenin özel mülkiyetinde veya devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan tarım arazileri hariç olmak üzere mülkiyeti gerçek veya tüzel kişilere ait olup üst üste 2 yıl süreyle işlenmeyen tarım arazileri, arazinin vasfının değiştirilmemesi ve kiralayan tarafından tarımsal üretimde kullanılması şartıyla bu Yönetmelik hükümleri çerçevesinde Bakanlıkça sezonluk olarak kiraya verilecek.

Bitkisel üretimde uygulanan desteklerle ilgili 5 günde iki kararname yayımlandı. 24 Ağustos 2024 günü Cumhurbaşkanı Kararı ile 2024 üretim yılı ile ilgili uygulanacak destekler yayımlandı. 29 Ağustos 2024 tarihli Resmi Gazete’de ise Cumhuriyet tarihinde ilk defa 2025-2027 dönemini kapsayan 3 yıllık bitkisel üretim destekleri açıklandı. Böylece üretim döneminin fiilen başlayacağı dönemden önce bitkisel üretim destekleri açıklanmış oldu. Darısı desteklemelerinde üretim sezonu değil girdilerin yekûn tuttuğu üretim döneminde ödenmesine.

28 Ağustos 2024 Tarihinde Yayınlanan ‘8859 Sayılı Bitkisel Üretimde Yeni Destekleme Modeli ve Üretim Planlaması konusundaki Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ümitleri ve beklentileri arttırdı.

 28 Ağustos 2024 gününden bu yana yayımlanan 95 sayfalık kararname hakkında yorumlar yapılmakta karmaşık yapı üreticinin anlayacağı dilde sadeleştirilmeye çalışılmaktadır. Tarım Orman Bakanımız İbrahim YUMAKLI ve Bakanlık yetkililerinin yaptığı açıklamaların yanında tarımsal sivil toplum kuruluşları tarım yazarları da yorumlarını kamuoyu ile paylaşarak uzun yıllardır beklenen bu reformu üretici lehine uygulanabilir, sürdürülebilir bir yapıya dönüştürmek için gayret içindeler.

Ancak Cumhurbaşkanlığı Kararı yayımlanmasının üzerinden 4 ay geçmesine rağmen üretimin lokomotifi hububat ekilişlerinin yapılmış olmasına rağmen Bitkisel Üretimde Yeni Destekleme Modeli ve Üretim Planlaması uygulama tebliği yayımlanmadı. Üretici planlamasını yapmakta zorlanmakta.

  • 2024 yılında tarımsal üretim açısından girdi fiyatlarındaki aşırı yükseliş üreticilerimizi tedarikte zorladı, hayvan ve bitki beslemede tasarrufa yöneltti. Kış kış gibi geçmedi, bahar yağışları geç geldi ve belirli lokal bölgelerde afetlere neden oldu. Ilıman geçen sis nedeniyle artan fare popilasyonu tarım arazilerinde ciddi zararlar oluşturdu.
  • Hububat fiyatları Çukurova harmanı ortası ve Orta Anadolu harmanı öncesi piyasa fiyatlarının altında dünya fiyatları üzerinde üreticinin beklentisinin altında açıklandı. Dünya fiyatları daha düşük olduğu için ithalat yasağı getirilerek arzın iç piyasadan sağlatılması hedefi ortaya konuldu. 2023 yılı üretimde rekoltenin yüksekliği ve tahıl koridoru etkileri ile TMO stoklarının cumhuriyet tarihi en yüksek stokunun sağlanmış olması da alım fiyatlarının beklenenden düşük kalmasının etkisi olarak öne çıkmaktadır. 
  • TMO’nun alıma müdahil olması ve buğdayda 1750 TL/Ton, arpada 750 TL/Ton desteklemesi üreticinin malının değerini korudu. Ayrıca TMO elinde 11 milyon ton stokla bugünleri görerek yapılacak dış alımlarda elini güçlendirdi.
  • ÇKS kayıtlarının beyan esaslı internet üzerinden üreticiler tarafından yapılabilmesi imkânı devam ettirilerek üreticilerde teknolojik konforun sağlanmasında, kuruluşlarda evrak yükünün azalması sonucunu göstermiştir.
  • Stratejik üretim ve sanayii ürünü olana şeker pancarı üretimi ve şeker üretimi konusunda uygulanan fiyat politikası şeker pancarı üretiminin sürdürülebilirliğini sağlamış, sulu alanlarda üretimi öncelikli tercih edilen ürün haline gelmiştir.
  • Zeytinlik ve tarım arazilerinin amaç dışı kullanılmaması konusunda 5403 sayılı Kanuna rağmen gösterilemeyen dirence, önceki dönem Tarım Orman Bakanımız Vahit KİRİŞCİ’nin samimiyetle yaklaşımı, Tarım Orman Bakanımız İbrahim YUMAKLI tarafından da devam ettirilerek tarım arazilerinin korunması konusunda umutları arttırmıştır.
  • Domates, patates gibi bazı ürünlerde üretim fazlalığı ve işçilik ücretleri yanında yeterli işçi bulunamaması etkileriyle üretici umduğunu bulamamış, tarlada kalan ürünler sürüldü.
  • Mısır üretimimiz son yıllar itibari ile ülke ihtiyacının büyük bir kısmını karşılayacak düzeye ulaşmıştır. Ülkemizin mısır üretiminin fiyat istikrarının sağlanamaması ve destekleme politikalarında adının koyulamaması nedeniyle yıllar itibari ile dalgalı seyrine devam etmektedir. 2022 yılında 6,5 milyon ton, 2023 yılında 8,5 milyon ton üretim gerçekleşirken, 2024 yılı üretimin 6 milyon ton olması planlama ve hesaplarda bir yanlışlığın olduğunu ortaya koymaktadır.
  • 2023 yılında uygulanan fiyat politikasından dolayı ayçiçeği ve pamukta zaten yeterli olmayan üretim 2024 yılında daha da azalarak ürettiğimiz kadar ithalat yapmamızı zorunlu hale getirmiştir.

Gıda tedarikinde şu ana kadar bir aksama ve eksiklik görülmedi çok şükür. Bu açıdan tarım sektörünü bir kez daha alkışlayalım. Gıda üretimi için tarım sektöründe üretimin devamlılığı şarttır, üretim zincirinin kırılmaması gerekir. Bunun için tarımsal üretimde insan gücü, tarımsal girdiler ve tarımsal destekler önemlidir. Burada dikkat çekilmesi gereken bir konu da Türkiye, dünya geneline bakıldığı zaman 86 milyon nüfusla 33 yaş ortalaması ile genç bir ülkedir. Tarımın ihmali veya üvey evlat muamelesi ile son yıllarda üretim alanlarında yaş ortalaması hızla yükselmiş ve 54’ü bulmuştur. Bu tarımsal üretimin sürdürülebilirliğini ve aile işletmeciliğini tehdit etmektedir. Tedbir alınmalıdır.

Savunma sanayii ve sağlıkta mücadele devam ederken yapılan çalışma ve yatırımlar alkışlandı, bunları takdir ettik. Tarım böyle değil işte. Tarımda üretim zincirinin kırılmaması, sürdürülebilirliğin sağlanması ve keşkeler yaşamamak için tedbirler başta alınmalıdır. Zora düşmeden yerli ve milli üretimle gıda güvenliğinin sağlandığı kendi kendine yetebilen konuma gelebilir miyiz? Kesinlikle geliriz. Yeter ki “Ekonomik kalkınmamızın temelinin tarım olduğunun farkına varalım.

  • Üretim planlaması ile ülkemizin kendine yetecek ve üzerine ticaret yapacağı tarımsal üretimi gerçekleştirmeliyiz.
  • Enflasyonist bir dönem içerisinde tarımsal girdilerin tedariki yönünde üreticilerimizi desteklemeliyiz.
  • Sulanabilir alanlarımızın sulanabilmesi için su fazlası olan bölgelerden Orta Anadolu’ya su transferinin temellerini atmalıyız.
  • Bitkisel Üretimde Yeni Destekleme Modeli ve Üretim Planlaması uygulama tebliğini bir an önce üretici menfaatleri göz önüne alınarak yayınlamalı ve hayata geçirmeliyiz.
  • 2022 yılında büyük krize giren ve hala toparlanamayan hayvancılık ayağa kaldırılmalıdır. Et ve süt ürünlerinde çözüm ithalat kozu asla olmamalıdır. Boşalan ahır ve meralar doldurulmalı, hayvancılık işletmelerinin önünü görebileceği üretim destekleme programlarını hayata geçirmeliyiz.

Türk tarımının geleceği ile ilgili yapılmış ve yapılacak politikalar popülist bir söylem olarak mı kalacak, yoksa iyi analiz edilmiş bu yüzyılın üretim gerçeklerine dünyada oluşan baş döndürücü gelişmelerine göre planlamalarımızı yapıp hedef mi belirleyeceğiz? Artan nüfusumuzun temel gıda ihtiyaçlarına cevap verebilecek, dünya ile rekabet edilebilecek fiyatlarda ürün elde edebilen, üreticisini, esnafını, sanayicisini ve tüketicisini memnun edebilen destekleme, üretim ve gıda güvenliği politikalarımızı belirleyen kapsamlı bir çalışma mı olacak? Bekleyip göreceğiz!

Bugünler zor, çetin ama atlatacağız, Sabır denen o taşları çatlatacağız,

Umutların eksilmesin, başaracağız, diyor gönül insanı Mustafa Yıldızdoğan.

Bize dayatılanlardan daha çok, perdenin arkasından gölgesi yansıyan ve gün geçtikçe belirginleşen gerçeklere odaklanmalıyız.” diyor Lider Devlet BAHÇELİ.

Kızmaya, küsmeye, kırılmaya, yorulmaya, darılmaya hakkımız yok. Bugünler ve yarınlar için biz üretimden yana tarafız.

Tarımın, hükümet değişikliği değil, bakan değişikliği, hatta bağlı genel müdür değişikliğinden etkilenmemesi ve gelişen değişen dünya tarımsal ticaretinde yön alan değil yön veren bir yapıya kavuşturulması için Anayasal güvence altına alınması gerekmektedir.

#topragınadamı

Celil Çalış

1973 Yılında Konya/Kadınhanı ilçesinde doğan Celil ÇALIŞ, Konya Çumra Ziraat Meslek Lisesinden 1992 yılında mezun olduktan sonra Tarım ve Köy işleri Bakanlığı Erzurum / Çat İlçe Müdürlüğünde Ziraat Teknisyeni olarak göreve başladı. Sırasıyla Antalya / Elmalı, Antalya /Alanya ve Konya İl Tarım Müdürlüklerinde değişik kademelerde görev yaptı.

Previous Post
Next Post

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir