Tarım ve gıda sektörü son dönemlerde daha sık konuşulup, üzerinde tartışılarak, bir milli güvenlik meselesi olarak ele alınır hale geldi. Bu açıdan, kısır döngüdeki sorunları tartışmanın ve tespitlerin ötesine geçip, çözüm odaklı yeni yaklaşımlar geliştirmek ihtiyaçtan öte mecburiyet haline geldi.
Geleceğin güçlü Türkiye’sinin inşası için tarladan sofraya gıda üretimi ve en önemlisi gıda güvenliğini,üreticiden tüketiciye kadar zincirin tüm halkasından temsilcilerle mevcut durum ve sorun tespiti ötesine geçip vizyoner bir yaklaşımla somut çözüm önerilerini, kalıcı tarımsal projeleri hayata geçirmenin vakti geçirmemek gerekir.
Her gün bir yerden göçmek ne iyi,
Her gün bir yere konmak ne güzel,
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş.
Dünle beraber gitti cancağızım,
Ne kadar söz varsa düne ait…
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım… diye ne güzel söylemiş Mevlâna
Her çalışmada sektör paydaşları konulara kendi açılarından yaklaşırken çalışmaları gözlem yapıp değerlendirecek olan Bakanlık temsilcilerine empati kurma şansları doğuyor. Paydaşlar birbirlerini daha objektif şekilde anlama şansı elde ederken tarımsal üretimde bölgeler arası farklı yapılar dikkat çekiyor. Olumsuzluk gibi gözüken bu durum aslında Ülkemizin dört mevsim yedi iklim fırsat ve tarımsal zenginliğini ayan beyan ortaya çıkarıyor.
Üretimden başlayarak sistemin işleyişinden, finansmana erişime, üretim deseni kararından pazarlama koşullarına kadar bölgeler arası farklı değişkenleri sorunmuş gibi gözükse de yapılabilecek çalışmalara işaret fişeklerini yakıyor.
Tarımsal üretimde girdi maliyetleri, üretim sonrası satış fiyatları dahil piyasalardaki oynaklık üretimden tüketime tüm kesimleri etkileyen çözüm bulunsa tüm dertlerin biteceği bir sonuç ama o kadar kolay değil. Her zaman üzerinde durduğumuz tüm alanlarda istiklal için istikrarı yakalamalıyız.
Desteklemelerin üretim deseninin oluşmasındaki rolü ve kendine yetebilir üretim planlamasının yapılabilmesinde en önemli argüman. Ülkemizin bölgesel iklim, su varlığı, nem durumu, güneşlenme, arazi varlığı dikkate alındığında yeniden yapılacak üretim planlaması ile hangi hedeflere varacağını biliyoruz ama nedense hedefe bir türlü varmayı bırak koşmaya başlayamıyoruz. Yarın geç bu günden üretici, üretici kuruluşları, özel sektör, üniversitelerimiz, devlet kurumlarımız olmak üzere Bismillah deyip adım atsak gerisi gelecektir.
Ancak birimizin attığı adıma öbürümüz aynı yerden adım atınca ayaklarımız dolaşıyor, koşmak yerine engel oluyoruz. Hedef belirleyip mesafeli şekilde hep birlikte koşmak için Cumhurbaşkanlığı yönetim sisteminin fırsatını kullanarak strateji merkezince Tarım Orman Bakanlığı da dahil hepimize bu maratonu koşturmalıdır.
Koordinasyon olmayınca; çiftçi kendi tecrübe ve hisleriyle öngörülebilirliği sağlamaya çalışıyor. Toplam tüketimi bilmeden, çoğu zaman ezbere üretim yapıyor. Hatta çiftçinin başta iklim ve fiyat riskine karşı korunmak adına mümkün olduğu kadar ürün çeşitlendirmesi yaparak kendi başına riski dağıtma tercihini yapıyor.
Tarımsal üretim ve gıdada trendler hızlı şekilde değişim gösteriyor. Artık dünyada tüketim tercihleri hem tüketilen gıdaların çeşidini hem de tarımsal üretimin modelini her geçen gün daha çok belirler hale geliyor. Tüketime göre üretimin yaşandığı bir süreçte ilerliyoruz. Sağlıklı ve çevre dostu ürün talebi üretim zincirindeki süreçleri de yeniden şekillendiriyor. Pazarlama stratejileri de buna göre oluşturuluyor ama tarımsal üretim, tarımsal ticaretin temel karar vericilerin sadece tüketiciler olmadığının da altını çizmeliyiz. Zincirin diğer halkalarındaki oyuncular da üretici ve tüketici tercihlerinde belirleyici rol oynuyor. Tarımda yıkıcı değil yapıcı rekabetin öne çıktığı, sistematik ve bütünsel olarak her paydaşın içinde olacağı hedefler ortaya konulmalıdır.
Ekonomiyi ayakta tutmak, küresel rekabette öne geçmek, dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girebilmek için girişimcilere yatırım yapmalı ve eğitim sistemini yenilikçiliğe açık hale getirmeli, inovasyon ve ar-ge öncelikli konularımız olmalıdır.
Tarım, doğası gereği çok disiplinli, çok katmanlı bir sektör. Gelişen teknolojiler ve yenilikçi stratejiler ile geleneksel tarım, akıllı tarıma dönüşüyor. Bu dönüşümü tamamlayan ülkelerde tarımda verimlilik ve sürdürülebilirlik artarken, söz konusu dönüşüm tarım sektörünün refah seviyesinin yükselmesinde etkili oluyor. Dönüşüm ürün kalitesini geliştiriyor, tüketicinin daha kaliteli ve daha iyi fiyatlandırılmış ürüne erişimini destekliyor. Günümüzde tarım, değer zincirindeki tüm oyuncuların akıllı tarıma katılmaları ile şekil değiştiriyor.
Türkiye’de tarımının da bu yenilikçi ivmeden hız alması için çalışmalar ete kemiğe büründürülmeli. Türkiye coğrafi avantajı itibariyle yaklaşık 50 üründe dünyanın en büyük 10 üreticisinden biri. Tarımda sürdürülebilirlik konusunun üzerine daha fazla eğilmek gerekir.
İnovasyonu doğru tanımlamak ve yorumlamak gerekir. İnovasyon, teknolojiyle sınırlı olmayıp yenilikçi ve farklı bakış açısı ve zihniyet geliştirmekle ilgilidir. Tarım tedarik zincirinde ve özellikle üreticilerde bu dönüşümü gerçekleştirebilmek tarıma büyük ivme kazandıracak. Türkiye’de tarım sektörünün çıkış yolu bütünleşik, kapsayıcı, paydaşlar arasında etkileşimli, ortak bir amaçla hareket eden, dinamik bir tedarik zinciri yaratmak ve bunu sürdürebilmekten geçiyor.
Sonuç olarak tarım; kapalı, kendini tekrarlayan ve kolayca idare edilebilecek lineer bir yapı değil. Tam tersi kaotik olabilen, düzeni araya araya şekillenen, idaresi zor, hayli kompleks bir sektör. Sürekli bir verimlilik sağlamak için sürekli güncel kalmak, yeni pozisyonlar almak gerekiyor. Bunun için her şeyden önce süreğen bilgi akışına ve yenilenmeye ihtiyaç var. Şimdiye kadar bir şeylerin yanlış gitmesinin sebebi sektörün sanayiciler, üreticiler ve her şeyi düzenleyen devlet ile kapalı devre faaliyet göstermesi oldu.
Bulunduğumuz coğrafi bölgenin önemini iyi bilmeliyiz. Tarımın gelişmesi için dönemin şartlarını iyi bilmeli ve bu konuda entellektüel bir bakış açısına sahip olmalıyız. Çağın getirilerini iyi anlayan ve analiz eden bir bakış açısıyla ülkemizin tarım alanındaki gelişmişliğini arttırmak için çalışmalıyız
Tarımın öneminin fark edilmesi beraberinde devlet desteğini ve profesyonelleşmenin önemini getirdi. Önümüzdeki yıllarda tarımda alanlar daha da genişleyecek ve gelişen bilişim sektörü ve tarım makineleri sektörüyle topraklardan alınan verim artacaktır. Alanda sağlanan gelişmenin devamlılığı için ar-ge çalışmalarına daha fazla önem verilmesi gerekiyor. Tarım alanında gelişen teknolojilerden de yeteri kadar yararlanmalıyız.
Ülkemizin ekonomik kalkınmasında tarımın en önemli alanlardan biri olduğunun farkına vararak, kendine yeterli üretim yanında ihracat hedeflerimizi de tamamlayabilecek tarımsal altyapı, tarımsal bilgi ve görgü, tarımsal teknolojiye sahibiz. O zaman yapmamız gereken öncelikli hedeflerimize uygun bitkisel ve hayvansal üretimde, üretim planlamasını yaparak gıda güvenliğinin ön planda tutulduğu gıda sanayimizi ve tarımsal ticaretimizi şekillendirmek. Neden sorusu ile aksayan yönlere suçlu aramak yerine nereden tutarsam faydam olur diye hedefe yönelik adımlar atmalıyız.
#topragınadamı







