Tarım sektörü, gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun, tüm ülkelerin ekonomik hayatlarında önemli bir yere sahiptir. İnsanların beslenmesi için gerekli gıda maddesi ve hammadde üreten bu sektörün başka bir ikame kaynağı da bulunmamaktadır. Tarım sektörü, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de; nüfusun gıda maddeleri gereksinimini karşılaması, tarıma dayalı sanayinin hammadde kaynağını oluşturması, belli bir kesime istihdam kaynağı sağlaması ve dışa bağımlılığın önlenmesi gibi nedenlerle, ekonomideki stratejik önemini artırarak sürdürmektedir.
Tarımın stratejik önemi dünyadaki ve ülkemizdeki nüfus artışına paralel olarak giderek daha da artmaktadır. Öngörülere göre; 2050 yılına gelindiğinde tarım ürünlerine olan talebin karşılanabilmesi için tarımsal üretimin iki katına çıkartılması gerekmektedir. Tarım ürünlerine olan bu talep artışını, geleneksel yöntemlerle yapılan üretim yerine, yüksek kapasiteli tarımsal üretim modelleri yaygınlaştırarak karşılanabilir. Elbette gıda güvenliğini unutmadan.
Alınan tüm tedbirlere rağmen, dünya tarım pazarındaki büyümenin, özellikle üretim maliyetleri daha düşük olan, gelişmekte olan ülkelere doğru kaymakta olduğunu görmekteyiz. Aynı zamanda, gelişmiş olan ülkelerde, tarım politikalarında yapılan reformlar, tarımsal üretime verilen desteğin niteliğinde ve miktarında da değişikliğe yol açarak, üretim miktarı üzerinde de olumlu etkilerde bulunmaktadır. Bu ülkelerde temel amaç, üreticiyi tarım sektörünün içinde tutabilmektir.
Bugün dünyada, Türkiye kadar genç nüfusa sahip, işgücü potansiyeli yüksek bir ülke yok. Bu potansiyelin kullanılması ve geleceğe değer katacak insanların yetiştirilmesi ülkemizin refah seviyesinin yükselmesine katkı sağlayacaktır. Ancak, ülkemizde tarımsal üretimdeki nüfusun her geçen yıl yükselerek, ülke nüfus ortalaması 32 iken 53 yaşa çıkması kaygı vericidir.
Sürdürülebilir kalkınma ve rekabet edebilir ekonomi hedeflerine ulaşılması, potansiyellerin tüm sektörlerde en üst derecede değerlendirebilmesi ile mümkün olabilmektedir. Ülkeler, ülke ekonomilerine katkıları ve daha da önemlisi insanların gıda gereksinimlerini garanti altına alma istekleri nedeniyle tarım ve hayvancılık sektörüne özel bir önem vermektedirler.
Tarım, toplumun artan ve çeşitlenen gıda talebini karşılayan sektör olması, gıda, dokuma, deri, ilaç gibi tarıma dayalı sanayiye, istihdama ve ihracata olan önemli katkısı, tarıma girdi sağlayan sanayilere pazar olması, biyolojik çeşitlilik ve çevreyle olan ilişkileri itibarıyla toplumun tamamını birinci derecede ilgilendiren, stratejik ve vazgeçilmez bir sektördür. Bu ve daha birçok sosyal ve ekonomik nedenlerle, Türkiye’yi yönetenlerin hiçbir dönemde, hiçbir gerekçeyle tarımı ve tarım kesimini ihmal etmeye hakkı yoktur. Tarımın ihmalinin sonucu, dışa bağımlılıktır.
Dünya’da üreticileri ekonomide aktör yapan, ekonomik çarkın en önemli kuruluşlardan biri de şüphesiz kooperatiflerdir. Kooperatiflerin sosyo – ekonomik hayattaki rolleri değişiklik gösterse de ülkelerin ekonomisi için önemi büyüktür. Çünkü kooperatifçilik; Güç birliğidir. Büyük düşünürken, hedef büyütmektir. Birlikte hareket etme, dayanışma ve sorunlara ortak çözüm bulma anlamında Türkiye’de kooperatifçilik faaliyetleri 150 yıldır devam etmektedir. 1929 dünya ekonomik buhranıyla birlikte ekonominin tarım ağırlıklı olması ve tarım sektörünün krizden etkilenmesi nedeniyle çiftçilere finansman sağlama ve tarım ürünlerini pazarlama konularında çalışmalar başlatılmıştır. Üretim ve ekonomik tıkanıklığı aşmada ‘kooperatifçilik modeli’ kabul görmüştür. Tarımda dayanışmayı ve kooperatifçiliği önemli kılan birçok neden bulunmaktadır. Tarımsal girdilerin temin edilmesi, üretim planlaması, tarımsal girdilerin etkin şekilde kullanılması, ürünlerin pazarlanması, finansmana ulaşma kolaylığı bu nedenlerin en başında gelmektedir. Kurulacak ve mevcut kooperatiflerin yapılandırılması ile stratejik bir sektör olan tarımda hem üretim artacak hem de üretici ekonomideki sıkıntılı dönemleri daha kolay atlatacaktır.
Tarımsal amaçlı kooperatifler ortaklarına girdi desteği sağlama yanında, ürünleri işlemek suretiyle tarımsal üretimin sürekliliğine katkı sağlamakta, kırsal alanda istihdam imkânı oluşturmaktadır. Günümüzde tarımsal amaçlı kooperatifler hizmet ettikleri alanlara göre pancar ekicileri kooperatifleri, tarım kredi kooperatifleri, tarımsal kalkınma kooperatifleri, hayvancılık kooperatifleri, tarım satış kooperatifleri, sulama kooperatifleri, su ürünleri kooperatifleri ve yaş sebze meyve kooperatifleri gibi gruplara ayrılmaktadır.
Kooperatifçiliğin bir avantajı da markalaşmanın yolunu açmasıdır. Üreticiler bir araya geldiğinde küçük hacimli üretimleri büyük bir üretim gücüne dönüştürebilirler. Bu dönüşüm ise markalaşmayı da beraberinde getirir. “Sorunu, sorun sahibi çözer” anlayışıyla tarımsal amaçlı üretim yapan üretici ve kooperatifler, ürettikleri ürünlerini pazarlarda tanıtma, pazarlama ve yeni pazarlara açılma şanslarını artırabileceklerdir. Fiyat-kalite açısından rekabet avantajı elde edeceklerdir.
Tarım kooperatiflerinin önemli bir avantajı da, gıda güvenliğini ve güvenirliliğini sağlayacak olmasıdır. Gıda güvenliğinin sağlanması stratejik bir durumdur. Özellikle ekonomik dalgalanmaların olduğu dönemlerde gıda güvenliği milli güvenlik kadar önemlidir. Çünkü gıdada dışarıya bağlı olmak ekonomik ve siyasi bağımsızlığı da tehdit etmektedir. Şunu biliyoruz ki, ihtiyacımız olan ürün biz de varsa dünyanın her tarafında ucuzdur ama yoksa her zaman pahalıdır. Türkiye bulunduğu coğrafya ve tarım potansiyeli ile önemli bir ülkedir. Enerjide koridor olan ülkemiz, tarım ürünleri ticaretinde de koridor ülke olmalıdır. Onun için tarım alanındaki kooperatifler üretime değer katmaları nedeniyle gıda güvenliği için de önemli kuruluşlardır. Hızla gelişen ve değişen dünyada yaşanan ekonomik krizler ve sosyal çalkantılar kooperatifleri yeniden gündeme taşımıştır. Özellikle gelişmiş ülkeler kooperatifçiliği, krizden çıkış ve tarımsal istikrar açısından geliştirmeye değer bir araç olarak görmüşlerdir. Ülkemizde ise kooperatifçilik uzun geçmişe, başarılı örnekleri olmasına rağmen henüz arzu edilen seviyede değildir. Kooperatiflerimizi faaliyet alanını, ticari yapısını değişen dünya politikalarına göre yeniden düzenlemeliyiz..
Ülkemizde üreticilerin yeterince teşkilatlanamaması nedeniyle marketlerin tedarik kanalları kısıtlı kalmaktadır. Kurulacak üretici kooperatifleri sayesinde bu durum tersine çevrilecektir.Doğrudan ürün satışı ise, sebze ve meyve fiyatlarına istikrar getirecektir. Ayrıca, vergi avantajı da kooperatiflerin finans sorununa önemli nokta çözüm olacaktır. Finans sorununu aşmanın bir başka yolu da kooperatifler bankasının kurulmasıdır. Bu da tartışılan bir konudur. Kooperatifleri finansal açıdan güçlendirecek olan böyle bir sistemin kurulmasının özellikle küçük kooperatiflere finansman açısından nefes aldıracağına inanıyoruz.
Diğer yandan lisanslı depo teşvikleri de tarım sektörünün gelişmesi açısından son derece olumludur. 20 Ocak 2018 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararı ile üretici, üretici birliği ve kooperatifler için ilave destekler getirilmiştir. Başarılı bir kooperatifçilik modeli için işletme, yönetim ve hukuksal açıdan profesyonellik sağlanmalıdır. Profesyonellik olmadığında kooperatif amacına ulaşamamakta ve ekonomik değer üretememektedir. Dahası üyelerine fayda yerine yük oluşturmaktadır. Kooperatiflerin kanuni düzenleme ile hukuki, iktisadi yönden yönetim ve denetimi takip edilip denetlenmeli, tam yetkin ve organize bir yapıya kavuşturulmalıdır.
Topyekun kalkınmayı hızlandırmak, kırsaldan şehre göçü azaltmak, markalaşmayı arttırmak, yeni pazarlar bulmak için kooperatiflerin gücünü ekonomik hayatın her alanına taşımalıyız. Sivil toplum kuruluşu konumundan iktisadi bir aktör konumuna yükseltip, ekonominin güçlü bir dişlisi yapmalıyız. Kooperatifçilikte dünyaya örnek vermiş bir ülke olarak bunu başarmalı, kooperatiflerle üreticilerin refahtan daha çok pay almalarını sağlamalıyız.
Tarımsal kooperatiflerin öncelikli sorunlarından olan; tedarik, pazarlama, satış ve kredi konularına “entegre kooperatifçilik” ile çözümler getirilebilecek olması tartışılmalıdır. Farklı kooperatif tipleri arasında işbirliği kanallarını geliştirmek, bütüncül bir tarımsal kooperatifçilik hareketi başlatarak kalkınma dinamiklerini hızlandırmak, bunun için ise kurumsal altyapıyı yeniden tasarlamak gerekmektedir.
Tarımsal ticaretin kalitesinin artırılması ve geliştirilmesi tarımsal üretime değer katacaktır. Dünyadaki tarımsal ürün ihracat pazarında Türkiye hak ettiği yerde değildir. Sanayimiz küresel sisteme entegre oldu ama tarımda ve tarımsal ticarette aynı gelişmeyi yakalayamadık. Tarım sektörü de kendisini tarımsal rekabete hazırlamak zorundadır. Bunun için yeni politikaların geliştirilmesi, köklü dönüşümlerin yapılması kaçınılmazdır.
Tarımda yüksek verim ve kalite odaklı üretime geçilmesi gerekmektedir. Bunun için tarımda; üretim, planlama ve ticaretinde bütüncül bir yaklaşımla ufuk açıcı politikalara ve uygulamalara her zamankinden daha çok ihtiyaç vardır.
#topragınadamı




