Tarımın Kilidi Aile İşletmeciliği…
Avrupa Parlamentosu 2014 yılında 2014-2020 aile işletmeciliğini öne çıkararak, tarımsal destekleme politikasında aile çiftçiliğine özel destekler verileceğini ilan etmişti. Sürenin dolacağı bu yıl yani 2020 yılında dünyaca yaşadığımız musibet aslında aile işletmeciliğinin önemini ortaya koymuş durumda.
Ta 2014 yılında konu ele alınırken yapılan konferansın başlığına bakın “Aile Çiftçiliği: Avrupa’da ve Dünya’da daha sürdürülebilir ve krizlere dirençli bir tarım yolunda Diyalog” konulu konferansta bu konu ele alındı. O günlerden bu günler görülmüş desek abartmış olmayız. Global dünyanın aile işletmelerinin üretimine muhtaç olduğu durumu görüyor ve yaşıyoruz, tabi ki tarımsal açıdan.
Aile işletmelerinin yaşatılmasının hem ekonomik, hem de sosyal açıdan son derece önemli. Aile işlemesi gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında farklılıklar göstermekle birlikte Tarımsal üretimde hala toplumun önemli bir bölümünü oluşturmakta.
Gelişmiş ülkelerde aile işletmeleri daha büyüktür. Örneğin AB’de yaklaşık 12 milyon tarım işletmesi olup ortalama arazi genişliği yaklaşık 120 dekardır. Bu işletmelerin % 95’i aile işletmesi, ABD’de ise ortalama toprak büyüklüğü 180 dekar olan yaklaşık toplam 2 milyon işletmesinin % 96’si aile işletmesi olarak kabul edilmekte olup, özellikle hayvancılıkta büyük şirketlerin payı sadece yüzde 3-4 civarındadır. Türkiye’de 60 dekar olan ortalama işletme büyüklüğü olan 3 milyon işletmenin çoğunluğu aile işletmesidir. ABD ve AB de devasa işletmelerden bahsedilir ya, rakamlardan da görüldüğü gibi aile işletmeciliği dışında kalan işletmeler % 5 oranını geçmemektedir. Bitkisel ve hayvansal üretimde büyük aile işletmeleri yok değil, bu işletmelerde de çalışan emek veren aile çalışanları oranı % 84 tür. Aile işletmeciliği her ülkede önemli olup gıda güvenliği ve geleceğe yatırım anlamında aile işletmeciliği ülkelerin sigortası olma özelliğini korumaktadır.
Aile işletmeleri ve tarım için dünyanın hemen her yerinde temel sorun tarım nüfusunun yaşlanması. Avrupa’da ortalama yaş 50’nin üzerinde. Genç kuşak tarımdan kopuyor. Birleşmiş Milletler’ in 2014-2020 yılını “Aile Çiftçiliği Yılı ilan etmesi bu açıdan da büyük önem taşıyor. Genç nüfusun tarımda kalması ve tarımsal faaliyetin kuşaktan kuşağa aktarılması hedefleniyor. Türkiye 2020 yılı nüfusu 83 milyon olup, 32 yaş ortalaması ile dünyanın genç ülkelerinden birisidir. Bazılarının kırsal diye tabir ettiği bizim üretim bölgesi diye tanımladığımız alanda yaş ortalamamız maalesef 52 dir. Ülkemizde parçalı arazi yapısı, sosyolojik ve ekonomik sebeplerden dolayı genç nüfusun şehre göç etmesiyle, aile işletmelerinin geleceği çok parlak görünmüyor. Tarımsal nüfusun azaltılmasına yönelik çalışmalarda; makineleşmeyle birlikte, diğer sektörlerde bu nüfusa iş alanı açılmasının birlikte yürütülmesi, olası ekonomik ve sosyal sorunların da önüne geçilmesi açısından gerekli ve önceliklidir. Türkiye özellikle 1980 yılından bu yana, yani 40 yıldır hemen her iktidar döneminde, tarımsal nüfusu azaltmak bir politika olarak ortaya konuldu. Geldiğimiz noktada başta İstanbul olmak üzere şehirler yükü çekemez oldu. Şimdi tam tersi şehirlerden üretim bölgelerine göçü teşvik edici politika ve kamu spotları yayımlanmaya başladı.
İşletmeler çok küçük, araziler parçalı” denilerek, ölçek ekonomisine geçmek için sürekli büyük işletme kurulması, tarımda şirketleşmenin sağlanması için yoğun lobi ve çalışmalar yapıldı. Aile işletmeleri tarıma, hayvancılığa küstürüldü. Kırsaldan kentlere büyük göçler oldu. Köyler yakıldı, boşaltıldı. Türkiye, aile işletmeleriyle değil, büyük işletmelerle övünen bir ülke oldu. Büyük işletmeler de olsun. Buna kimsenin itirazı yok. Fakat devlet olarak büyük işletmeler üzerinden bir politika oluşturur aile işletmelerini yok sayarsanız kentlerinizi insan yükünü kaldıramaz yaşanmaz hale gelir. Son yıllarda İPART, kırsal kalkınma destekleri ile kurulan o büyük işletmelerin hemen hemen tamamı zor durumda. Neden? çünkü tarımı bilmiyorlar maalesef sadece hibe ve desteklemelerden faydalanmak, konulan 5 yıllık işletme kuralını yerine getirdikten sonra satış düşünerek tarımsal işletme oluşturanlar var. İşletmesini görmeyen patronlar var. Konya’daki hayvancılık işletmesini İzmir’den yönetirseniz olmaz, olan kime olur? O desteklemelerin hak sahibi gerçek üreticiye gitmemesi karşılığı milli servete olur.
Aile işletmesindekiler hayvanıyla, toprağıyla bir aidiyet duygusu yaşıyor. O kültürü nesilden nesile taşıyor. Birikim ve tecrübeyi yaşamadan öğrenemezsiniz. ikide bir “dedenden kalma yöntemlerle tarım olmaz, hayvancılık olmaz” derler ya! Onlara asla inanmayın. Avrupa, Amerika ve gelişmiş ülkeler tarımda teknolojiyi de, gelişmeyi de atadan gelen o alışkanlıkların, birikimin üzerinden sürdürüyor. Başarısı da oradan geliyor. Hasılı; sürdürülebilir tarımın vazgeçilmez temel taşı olan aile işletmeciliğinde Türkiye’nin de aile işletmeciliğine dayalı kendi özgün modelini kurması ve desteklemesi gerekiyor, Sadece destek değil; aile işletmelerinin güçlenmesi için ürettikleri ürünlerin, yerel markaların pazara, tüketiciye ulaşması konusunda da desteklenmesi teşvik edilmesi daha da geciktirilmemeli. Yalnızca büyük işletmelerle sürdürülebilir tarım yapmak çok zor. Tarıma sadece iktisadi yönüyle yatırım yapan kişi istediği karı elde edemezse bırakır başka sektöre yönelir. Üretici her durumda üretir hatta zarar etse bile küsmez.
Çalışkanlığın, sebatın ve ortak iş tutmanın sembolüdür karınca. Karınca sadece göründüğü değildir. Tarımda küçük aile işletmeleri ülkenin karıncasıdır bilesiniz.
“Umut hiç bitmeyen bahar mevsimidir, içinde kar da yağar, fırtınada kopar. Ancak çiçekler açmaya hep devam eder”. diyor, Hz. Mevlana.
Hanım kızlarımıza tekrar seslenelim: Üretim alanında kendisine işçilik yapacak, üretim yapacak gençlerimizin yanında olun, onlardan uzak durmayın hanım kızlar. El işinde ömrünüz çürüyüp gideceğine gençlerimizle omuz omuza verin, siz de bir ucundan tutun da hem üretin hem de sefasını sürün. Biz aklımızı başımıza alalım, üretimin ve üreticinin yanında olalım. “Kendine işçilik yapmayan ele amelelik yapar” diyor atasözümüz.
#topragınadamı