Toprak çiftçilerimiz için sadece tarımsal üretim aracı olarak değil duygusal olarak bağlandığı, kendisini güvende hissettiği yaşam ve konfor alanıdır. Toprağa sahip olmak çiftçinin gurur ve övünç kaynağıdır. Bu nedenle Devlet çiftçinin topraklanmasına her dönemde önem vermiş, farklı dönem ve yıllarda birçok Kanun ve Kanun tasarılarıyla çiftçiyi topraklandırmaya özen göstermiş (Resim 1), ancak üreticinin yeterli tarım toprağının olması için yapılan çalışmalarda sosyal boyutunun fazla olması nedeniyle bu çalışmalar istenilen düzeylere getirilememiştir. Akabinde ise toprak dağıtımında Devletin uygulamaya çalıştığı sürdürülebilir tarımsal üretim niyeti, arazi rantı hamleleri ile amacının dışına çıkarılmaya çalışılmıştır.

Resim 1. Kasım 1936 Atatürk TBMM konuşmasından Akşam Gazetesi manşeti“Her Türk çiftçi ailesinin geçineceği ve çalışacağı toprağa malik olması behemehâl lazımdır.”
Cumhuriyet sonrası topraksız ve az topraklı çiftçilerin topraklandırılması için yapılan çalışmaların en başında 11.06.1945 tarih ve 4753 sayılı kanunla kabul edilmiş olan Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu gelmektedir. İlgili kanunu 1973 yılına yürürlüğe giren ve Toprak ve Tarım Reformu Müsteşarlığı tarafından yürütmesi sağlanan 1757 sayılı Toprak ve Tarım Reformu Kanunu izlemekte iken daha sonra bu Kanunun çeşitli nedenlerle yürürlükten kaldırılmıştır. 1984 yılında 3083 sayılı ‘Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanunu’ çıkartılarak yürütülmesi Tarım Reformu Genel Müdürlüğüne verilmiştir. Son olarak 2005 yılında çıkarılan 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu ve 2014 yılında çıkarılan 6537 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunla medeni durum değiştirilmiştir. Ülkemizde Toprak Koruma ve Arazi Kullanımına yönelik dönemsel koşullara göre yeni kanunlar ve düzenlemeler çıkartılmasına rağmen, halen çiftçilerin topraklandırılması 1984 yılında hazırlanan 3083 sayılı kanun kapsamında yürütülmektedir.
Ülkemizde Hazine arazisi olarak kayıtlı yaklaşık 2.4 milyon hektar arazi bulunmakta olup bunun 2 milyon hektarı tarımsal üretim yapılabilecek vasıfta arazilerdir. 1945 yılında başlayan, 1973 yılında birkez daha hız verilen arazi edindirme en son 3083 sayılı Kanun kapsamında 1986 yılında Şanlıurfa Ceylanpınar da başlayan devlet eliyle arazi edindirme kapsamında 11 ilde yaklaşık 90 bin hektar arazi 13 bin çiftçi ailesine dağıtılmıştır (Resim 2).

Resim 2. Şanlıurfa’da Toprak Dağıtımı- 1973 yılı Tercüman gazetesi
Konya ilimizde de Karatay; Ağsaklı, Yağlıbayat, Beşağıl, Karadona, Akörenkışla, Cihanbeyli; Taşpınar, Hodoğlu, Selçuklu; Karaömerler köylerinde 3083 sayılı kanunun 11. Maddesine göre çiftçilere satışı yapılan araziler bulunmaktadır.
3083 sayılı Kanun kapsamında en son 1992 yılında çiftçilere kiralaması yapılan, 2001 yılında 3083 sayılı Kanunun 11. Maddesine göre 4 yıl ödemesiz 10 yıl vade ile satışı yapılan hazine arazilerinin geri ödemesi tamamlanmış, ödeme tamamlandıktan sonra üzerinden 13 yıl geçmiştir.
3083 sayılı kanunun Dağıtılan topraklar üzerinde tasarruf tahdidi 11. Maddesine göre; dağıtılan topraklar bölünemez. Miras hükümleri dışında başkalarına devredilemez. Ancak dağıtılan çiftçilerle mirasçıları tarafından işletilebilir. Bu arazi kamu yararı dışında hiçbir ayni hakla kayıtlanamaz, haczedilemez, satış vadine konu edilemez ve kiraya verilemez. Ancak sahibine bırakılan topraklar, o bölge için tespit edilen dağıtım normundan daha küçük parçalara hükmen veya rızaen bölünmemek suretiyle devir ve temlik edilebilir. Bu husus tapu siciline şerh edilir. Çiftçilikten herhangi bir sebeple vazgeçmek isteyenlerin iktisap ettiği tarım toprakları ve varsa üzerindeki gayrimenkuller, uygulayıcı kuruluşa iade edilebilir. Bu hallerde, çiftçi tarafından yapılmış zaruri ve faydalı tesis ve diğer gayrimenkullerin rayiç bedeli, ilgili kuruluşça sahibine ödenir. Bu durumda, borç tasfiyesi ve diğer ödeme işlemleri yönetmelikle düzenlenir.
Kanun maddesinden anlaşılacağı gibi süre belirtilmeden arazinin satışı, kiralanması veya kullanılacak tarımsal krediye ipotek gösterilememesi üreticileri zor durumda bırakmaktadır. Üreticiler kendi arasında güvene dayalı adi sözleşmelerle kiralama ve satış yapmaktalar ve bunun karşılığı esas üretici desteklemelerden faydalanamamaktadır.
3083 sayılı kanunun 13 Maddesine göre;
Madde 13 – Uygulama alanlarında Bakanlar Kurulu kararının Resmi Gazete’de yayımı tarihinden itibaren, kamulaştırma, toplulaştırma, arazi değiştirilmesi ve dağıtım işlemlerinin tamamlanması veya tapuya tescili sonuçlandırılıncaya kadar, gerçek kişilerle özel hukuk tüzelkişilerine ait arazinin mülkiyet ve zilyetliği devir ve temlik edilemez. Bu araziler ipotek edilemez ve satış vaadine konu olamaz. Ancak, bu kısıtlama süresi beş yılı aşamaz. Sulama şebekesi tamamlanıp sulamaya geçinceye kadar da aynı işlemler yapılmaz. Bu kısıtlamada ise süre, beş yılı aşamaz. Kısıtlama süresi içerisinde arazisini ve varsa üzerindeki tesisleri satmak isteyen gerçek ve özel hukuk tüzelkişilerin müracaatları halinde, uygulayıcı kuruluş bu kişilere ait tarım toprağını ve varsa üzerindeki tesisleri, altmış gün içinde bu Kanun hükümlerine göre kamulaştırır veya yönetmelikle tespit edilecek esaslar dahilinde bunların başkalarına satışına izin verir.
Yukarıda belirtilen süre içinde, bu gibi araziler sadece T.C. Ziraat Bankası, Türkiye Zirai Donatım Kurumu ve Tarım Kredi Kooperatiflerine ipotek edilebilir. Bu kısıtlama süresi içerisinde ipoteğin paraya çevrilmesi gerektiğinde bedel, bu Kanun hükümlerine göre uygulayıcı kuruluş tarafından alacaklıya ödenerek arazinin Hazine mülkiyetine geçirilmesi sağlanır.
Birinci fıkrada belirtilen süreler içinde mahkemeler veya icra iflas daireleri tarafından bu arazi hakkında devir ve temliki gerektiren bir karar verilemez. Miras yoluyla intikaller, bu hükmün kapsamı dışındadır. Ayrıca mahkemeler satış suretiyle miras ortaklığının giderilmesine karar veremezler.
Özetle; kiralama durumunda çiftçilerimiz ÇKS kaydı ve Tarımsal desteklemelerden faydalanamamaktadırlar. Arazi sahipleri ile gayri resmi yapılan sözleşmelerin kurumlarda bir hükmü bulunmamaktadır. Çiftçiler kullandıkları tarımsal kredilerde arazilerini ipotek gösterememektedirler. Bu durum esas çiftçilerin mağdur olmasına ve haklarından faydalanamamasına neden olmaktadır. Ancak 3083 sayılı Kanunun 11 maddesine göre satışı yapılan ve geri ödemeleri tamamlanan arazilerin kullanım haklarının işlemlerinin yürütülmesi konusunda Tarım ve Orman Bakanlığının tebliğ veya yönetmelik yayınlaması, geri ödemesi tamamlandıktan 5 yıl veya 10 yıla kadar satılamaz ibaresi yanında, kiralama ve ipotek verilemez maddesinin kaldırılması ile bu mağduriyetin giderilebileceği görülmektedir.
İlave olarak1982 Anayasası’nın 44. maddesi toprak mülkiyetini düzenlemektedir;
Bu kapsamda “B. Toprak mülkiyeti;
Madde 44 – “Devlet, toprağın verimli olarak işletilmesini korumak ve geliştirmek, erozyonla kaybedilmesini önlemek ve topraksız olan veya yeter toprağı bulunmayan çiftçilikle uğraşan köylüye toprak sağlamak amacıyla gerekli tedbirleri alır. Kanun, bu amaçla, değişik tarım bölgeleri ve çeşitlerine göre toprağın genişliğini tesbit edebilir. Topraksız olan veya yeter toprağı bulunmayan çiftçiye toprak sağlanması, üretimin düşürülmesi, ormanların küçülmesi ve diğer toprak ve yeraltı servetlerinin azalması sonucunu doğuramaz. Bu amaçla dağıtılan topraklar bölünemez, miras hükümleri dışında başkalarına devredilemez ve ancak dağıtılan çiftçilerle mirasçıları tarafından işletilebilir. Bu şartların kaybı halinde, dağıtılan toprağın Devletçe geri alınmasına ilişkin esaslar kanunla düzenlenir.” olarak belirtilmektedir.
Anayasamızdaki bu maddeden dolayı devletçe dağıtılan topraklar devredilememektedir. Nitekim Anayasamızdaki hüküm doğrultusundaki 3083 sayılı yasanın 11. Maddesi devletçe dağıtılan arazilerin miras hükümleri haricinde devredilemeyeceğini belirtmekte ve temel olarak verilen arazinin parçalanmasını engellemek amaçlanmaktadır. Ancak uygulanan son hükme göre “babası devletten toprak alan çocuklar ömür boyu çiftçilik yapmak zorundaymış” gibi bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Bu durumun değişen günümüz koşulları, çiftçi mirasçılarının sektörel seçimleri ve ikametlerine göre yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.
İlgili kanun maddeleri kendi dönemlerindeki koşullara göre belirli bir öngörü ve mantığı yadsınamaz şekilde kapsamakta olsa da bugün farklı koşulların ortaya çıkması durumunda devletçe verilen arazilerin geri alınması veya Mutlak Tarım Arazisi vasfıyla kullanımı garantiye alınacak şekilde satılmasına izin verilmesine yönelik şartların belirlenmesi ve bu şartların karşılanması durumunda uygulanabilirliğine yönelik işlemlerin başlatılması gerekmektedir. Aynı zamanda belirlenecek koşulların Anayasamızın eşitlik ilkesine uygun, vatandaşlarımızı ve kurumlarımızı hukuki ve vicdani zorluklara sokmayacak şekilde düzenlenmesi önemlidir. Bu sayede milli servetimiz olan ancak atıl vaziyette bulunan tarım arazilerinin kullanımı sağlanırken bu arazilerde üretim yapan çiftçilerimizin çeşitli destek ve hibelerden faydalanmasının önü açılabilecektir.
Geçmişten günümüze hazine arazilerinin devlet eliyle dağıtımının yapılması vatandaşların sosyal devlet anlayışına ve ülke kalkınmasına olumlu katkılar sağladığı bir gerçektir. Bu hususta en önemli ayrıntı dağıtımı yapılacak toprakların tarım arazi olarak kullanımının zorunlu kılınması ve yeniden tasnif çalışmalarına konu olmayacak şekilde hükümlendirilmesidir.
Nitekim ilgili kanun maddelerinde yapılacak düzenlemeler ile dağıtım sonucu arazilerin tarımsal amaçlar dışında kullanılamayacak olması hazine arazilerinden referans ile rant hedefli faydalanılmasının önüne geçebilecek ve arazisi olmayan veya yetersiz arazi büyüklüğüne sahip üreticilerin potansiyelini ve hedefini yükseltecektir. Bu kapsamda tarım topraklarının satışı veya devlet eliyle toprak sahibi yapılacak çiftçilerin belirlenmesinde en az 3 yıl arazinin bulunduğu alanda ikamet zorunluluğu veya 3 yıl öncesinden bölgede tarım yaptığını gösterir ÇKS kaydının aranması gerekmektedir.
Belirtilen hususlar özelinde Anayasanın 44. maddesi yeniden değerlendirilmeli, uygulamada olan 3083, 5403, 6537 sayılı Kanunların görev alanı günümüz koşulları ve Türk tarımının gelecek vizyonuna göre Türk çiftçisinin menfaatleri doğrultusunda tek başlıkta toplanmalı ve “Tarım ve Orman Bakanlığı” sorumluluğunda uygulama alanı oluşturulmalıdır.
Sonuç olarak günümüzde ekonomik kalkınmanın sağlanmasında en stratejik sektör tarımsal üretimdir ve üretimin sürdürülebilirliği için karasal ekosistemin en önemli kaynağı olan tarım topraklarının korunması, amaç dışı kullanımın önlenmesi ve devamlı bir şekilde kullanımının sağlanması bir zorunluluktur. Bu minvaldeCumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün Ankara’da Atatürk Orman Çiftliğini kurarken, yaptırdığı toprak analizinin olumsuz çıkmasını bahane edip kendisine “bu arazi verimsiz, boşuna uğraşmayın. ” diyen İngiliz sefirine söylediği: “Vatan toprağı kutsaldır, kaderine terk edilemez.” sözünü bu cennet vatanın vatandaşı olmaktan gurur duyan ve Ne Mutlu Türk’üm diyebilen her vatandaşımız vasiyet olarak algılamalı ve toprağına, yeşil yaprağına ve ay yıldızlı bayrağına sahip çıkmalıdır.
#topragınadamı

