YEMDE SORUN İTHALAT MI? EVET
İnsanların günlük protein ihtiyacı, ağırlıklarının her bir kilogramı için bir gram olarak hesaplanır. Bu protein ihtiyacının yarısının bitkisel, diğer yarısının da hayvansal kökenli olması istenir.
Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin kişi başına yıllık kırmızı et tüketimi ortalama 57 kg (16 kg büyükbaş ve küçükbaş eti + 41 kg domuz eti) ve Türkiye’de 15 kg (büyükbaş ve küçükbaş eti) kadardır. AB ülkelerinin kırmızı et tüketimi bizim tüketimimizin yaklaşık dört katıdır. AB ülkelerinde yaşayan insanlar günlük tükettikleri proteinin % 75’ ini hayvansal kökenli ürünlerden (kırmızı et, balık, piliç, yumurta, süt ve sütten yapılan ürünler vb.) ve % 25’ ini bitkisel kökenli ürünlerden (tahıllar, baklagiller, sebze, meyve vb.) karşılamaktadırlar. Ülkemizde ise %60 hayvansal ve %40 bitkisel proteinden karşılanmakta olup, kişi başına 42 gram hayvansal protein düşmektedir. Ancak, hayvansal ürünlerden herkesin yeterince faydalandığı söylenemez.
Dünya et üretimi (sığır, domuz, tavuk) 1990 yılında 143 282 000 ton iken 2020 yılında 262 777 000 ton olmuştur. Sığır eti üretimi 1990 yılından 2020 yılına kadar % 22, domuz eti üretimi ise % 71 ve tavuk eti üretimi %226 artmıştır. İnsanların, satın alma imkânları olduğunda genellikle öncelikli tercihleri kırmızı etten yana olmaktadır. Ancak dini inançları gereği domuz eti yemeyen insanların çoğunlukta olduğu ülkelerin kırmızı et ihtiyacını sığır, koyun, keçi, manda gibi hayvanlardan sağlama zorunluluğu vardır. Ülkemizin gelecekte hayvansal gıda yokluğu çekmemesi için kültür balıkçılığına, et ve yumurta tavuğu yetiştiriciliğine ağırlık verilmelidir.
Hayvanlarını iyi besleyemeyen toplumlar, kendilerini de sağlıklı besleyemezler. Beslenmesi yetersiz olanlardan, sağlıklı fikir ve sağlıklı üretim de beklenemez.
Türkiye’nin 17872331 büyükbaş ve 48481479 küçükbaş hayvan varlığı bulunmaktadır. Mevcut hayvan varlığı BBHB (1BBHB=500 kg canlı ağırlık) biriminden 20 044 993 adettir. Bir BBHB karşılığı yıllık tüketilecek kuru kaba yem miktarı yaklaşık 4.4 ton olup, toplamda 88 milyon tondur. Bu ihtiyaca karşılık üretilen kaba yem miktarı yonca=9.5 milyon ton; korunga=1.0 milyon ton; fiğ=1.8 milyon ton; silajlık mısır=15.9 milyon ton ve meralar (çayır dahil) =6.1 milyon ton /yıldır. Toplam kaba yem üretimi= 34 milyon ton + 1 milyon ton diğer yemlerdir. Geri kalan 53 milyon ton yem açığı ise fabrikasyon yemler, dane mısır, arpa, küspe, pancar posası, değirmencilik atıkları, ithal edilen yağlı tohumlar ve küspesi ve beslenme değeri çok az olan samanla karşılanmaktadır. Yem açığını kapatmak için son yıllarda yaklaşık 11-12 milyon ton yem ham maddesi ve yem katkı maddesi ithal edilmektedir. Yem açığının sonucu olarak, hayvanlardan ekonomik düzeyi yüksek olan kaliteli ürünler almak sınırlı olmaktadır.
Ülkemizde farklı kapasitelerde 500 yem fabrikasında 25 milyon ton yem üretimi yapılmaktadır. Fabrikalarımız yüzde 65-70 kapasite ile çalışmakta. Üretilen yemin 14 milyon tonu büyük ve küçükbaş hayvan yemi, 10,5 milyon tonu kanatlı yemi, 500 bin tonu da kedi köpek maması olarak üretilmektedir. Kedi köpek maması hariç yem üretiminde ihraç kalemi yok denecek kadar az olup, İç tüketimde kullanılmaktadır. Yem üretiminde en önemli sorun ham madde ithalatı maalesef.
Yem üretiminde kullanılan ham maddelerden 2 milyon ton kepek, 1 milyon ton ayçiçeği küspesi, 3.6 milyon ton mısır, 2.6 milyon ton soya fasulyesi, 730 bin ton soya küspesi, 500 bin ton arpa, 350 bin ton melas başta olmak üzere enzim, vitamin katkı maddeleri sayılacak olursa 12 milyon ton yem ham maddesi karşılığında her yıl 5 milyar dolar ithalata döviz ödemekteyiz.
İthalatı başta Rusya, Ukrayna, ABD, Brezilya ve Arjantin gibi farklı ülkelerden yapmaktayız. Özellikle, ham madde üreten birçok ülkede salgın hastalık (Pandemi) sürecinde üretimin yetersiz oluşu, uluslararası ticarette fırsatların değerlendirmeye çalışılması ve dövizdeki kur artışlarının etkisiyle ham madde fiyatları olması gerekenden yüksek değer görmektedir. Dünyadaki fiyat politikası ülkemize de yansımış olup, ham maddeler yem sanayicisini kara kara düşündürür hale gelmiştir.
Gelin, hayvansal üretimde girdileri beraber değerlendirelim:
2019 yılı ile 2020 yılını üretimde kıyaslarsak hayvanlarımıza yedirmiş olduğumuz kaba yemlerden; mısır silajı geçen yıl tarlada 170 TL/ton iken, bu yıl 280 TL/ton. Sap, saman ve hasıl otu geçen yıl 350 TL/ton, bu yıl ise şimdilik 600 TL/ton olup, kışa ne olacağını birlikte yaşayıp göreceğiz. Yonca kuru otu geçen yıl 900 TL/ton iken bu yıl 1400 TL/ton civarındadır. Kesif yem 2019 Kasım ayından itibaren kıyas yaparsak 1400 TL/ton öderken bu yıl 2100 TL/ton. Veterinerlik hizmetleri ve ilaç giderleri %70, elektrik giderleri iki katına çıkmış durumdadır.
Buna karşılık, üretilen et geçen yıl Et ve Süt Kurumunun açıklamış olduğu fiyatlar baz alınırsa 32 TL, süt fiyatları 2.30 TL referans fiyatı ile devam etmektedir. Üreticilerimiz çiftliklerde yetişmiş olan hayvanları geçen yılki et fiyatına kestiremiyorlar ve kesim olgunluğuna gelmiş hayvanını kestirmek için maalesef üreticilerimiz referans arar konumdalar. Halkımıza ucuz et tükettireceğiz iddiasına karşılık 60-70 TL/kg tüketicinin karşılaştığı rakam. Süt ise 2.45 TL ye mal ediliyor ve 2.30 dan işlem görüyor. Tekrar edelim: “Tüketiciyi korumanın yolu üreticiyi korumaktan geçer”.
Ülkemizde hayvancılığın en önemli sorunu yem fiyatları dolayısı ile yem fabrikaları mı? Yem ham maddelerinin yeterince üretiminin sağlanamamasına tedbir alınmayışının, doğru bir üretim planlamasının yapılmamasının hiç mi sorumluluğu yok? Bakınız yem tüketimi ile alakalı nüfusumuzun oranı yüzde 7, bu üretimden kaynaklı tüketimi ilgilendiren nüfusumuzun tamamı. Tarımsal üretimde, yemde olduğu gibi diğer temel gıda maddelerinde de sorunumuz aynı. Türkiye’de hayvancılığın sorunları çoktur. Ama çözülemeyecek sorunlar değil. Hayvancılıkla İlgili Bakanlığın ilgili kuruluşluları yanında en çok kooperatif, birlik ve sivil toplum kuruluşları hayvancılıkta desek yanlış olmaz.
Her yıl ekilen tarım alanları toplamı 15.5 milyon hektardır. Bunun ancak 2.7 milyon hektarında yem bitkileri üretilebilmektedir. Dört yılda bir yem bitkisi ekilecek şekilde münavebe sistemi uygulamaya konularak, yem bitkileri ekilen alan miktarı yaklaşık 4 milyon hektara çıkarmak mümkündür. Yem bitkileri ıslahı; mera ıslahı ve yönetimiyle de meraların verimini ortalama % 25-50 artırmak mümkündür. Özellikle terk edilmiş tarım alanları (4 milyon hektar) yapay meralar yolu ile yeniden tarıma kazandırılmalıdır. Ayrıca yapay çayır ve meralar teşvik edilmelidir. Sulu tarım yapılan alanlarda ikinci ürün olarak yem bitkileri teşvik edilmelidir. Üretim destekleri, yem bitkisi üreticisine ve yem üreticileri ile sözleşme yapan hayvancılık işletmelerine verilmelidir. Bugün orman alanı sayılan yaklaşık 8 milyon hektar orman içi mera ve çalılık alanlar, çalıları iyi değerlendiren keçi meralarına dönüştürülmelidir. Türkiye mevcut potansiyeli çok iyi değerlendirmelidir. Eğer küçükbaş hayvan artışı bu hızla devam eder ve meralarımız ıslah edilmezse, meralarımız çok ağır erozyon tahribatı ile karşı karşıya kalacaktır.
Yerli ve Milli üretimin bir slogan olmadığı anlaşılmalıdır. İnsan ve hayvanımız için gerekli temel gıda maddelerinin iç piyasada üretilebilmesi için Bakanlıkça uygulanan mazot, gübre, tohum, yem bitkileri, yağ bitkileri, damızlık desteği, süt vb desteklemelerde 2009 yılından bu yana dillendirilen, 1 Ocak 2018 tarihinde yürürlüğe giren Milli Tarım Projesinin en önemli başlıklarından olan “Havza Bazlı Destekleme Modeli” geliştirilerek hayata tam olarak geçirilmelidir. Ülkemizin arz talep dengesi kurularak kendine yetebilir bir üretim planlamasına acil ihtiyaç duyulmaktadır. Üretim planlaması ile bölgelerimizin iklim, yağış rejimi sulama imkânına göre havza bazlı ürün destekleme programı bölgesel avantaj ve dezavantajları göz önüne alınarak yeniden düzenlenmelidir. Yem ham maddesi açığının kapatılabilmesi için en çok ithal edilen ayçiçeği, pamuk, soya küspesinin iç tedariği ve bu ürünlerin gıda ve tekstil ürünleri ham maddesi için zorunlu münavebelerle ihtiyaç duyulan üretim miktarları yakalanmalıdır.
Sözün özü; Hayvancılık sektörünü canlandırmak için kaba yem ve kesif yem ham maddelerini içine alan bitkisel üretimimizi arttırmalıyız. Hayvanlarımızın tükettiğinden fazlasını üretemediğimiz sürece bu mesele hep gündemde sorun olarak kalacaktır.
Tekraren söylememiz gerekirse: “Bu ülkeye kendi insanından ve kendi hayvanından başkasının faydası yoktur” diyor, Ord. Prof.Dr. Kadri Bilge EMRE hocamız.
Meseleyi Tarım ve Orman Bakanımıza, Sizleri Allaha Emanet Ediyorum. Bizleri bugünlere getiren ve bu satırları yazmamızda emeği olan tüm öğretmenlerimizin “24 KASIM Öğretmenler Günü” kutlu.
#topragınadamı




