Gıda, beslenme ve sağlık ne olduğumuzu tanımlar. Gıda tüketimi ve güvenliği sadece ihtiyaç değil, yaşam biçimimizi gösterir. Bu elverişlilik ve teknolojik yenilikler çağında, 50 yıl öncesine veya günümüz dünyasının birçok bölgesine bakışla, tazeliği, tadı, çeşitliliği, ucuzluğu ve bolluğu ile yüksek kalitede gıdayı sürekli sağlayabiliyoruz. Gıda üretimi sıradan bir faaliyet değildir. En basit yiyeceklerin bile tabağınıza gelmeden önce yetiştiriciden işlemciye, satıcıdan aşçıya ve adlandırılmasına kadar uzun bir süreçten geçtiği kültür hazinesidir. Gıdamızın güvenlikle yenilebilir olduğundan emin olmak için her aşamada büyük özen gösterilmesi ve takip edilmesi gerekmektedir.
Türkiye farklı agro-ekolojik bölgelere sahip bir ülke olup, 70’in üzerinde ekonomik öneme haiz kültür bitkisi yetiştirilmektedir. Bu kültür bitkilerinde ekonomik düzeyde zarar yapan 500 civarında hastalık, zararlı ve yabancı ot türü bulunmaktadır. Bunların 270’e yakını zararlı, 90’ı hastalık etmeni ve 80’den fazlası da yabancı ot türüdür.
Dünyada yetiştiriciliği yapılan kültür bitkilerinin tamamına yakını hastalık, zararlı ve yabancı otların tehdidi altındadır. Bu etmenler tarafından meydana gelebilecek olası kayıp oranları bitkinin morfolojik ve genetik yapısı, vejetasyon dönemi gibi özellikleriyle birlikte, kaybı oluşturacak olan etmenlerin hem bitkinin hem de kaybı meydana getirecek olan etmenin içinde bulunduğu çevresel faktörlere bağlı olarak değişiklik gösterebilmektedir. Bilim insanlarının çalışmaları ve ortaya koyduğu verilere göre dünyada bitki hastalıklarının, zararlıların ve yabancı otların neden olduğu ürün kaybı yaklaşık %35 olup, yapılan araştırmalar mücadele yapılmadığı takdirde bu kaybın 2 kat olabileceğini göstermektedir.
Günümüzde bitkisel üretimde sorun olan etmenlerle mücadelede birçok yöntem bulunmaktadır. Karantina önlemleri, Kültürel önlemler, Mekaniksel mücadele, Fiziksel mücadele, Biyoteknik mücadele, Biyolojik mücadele öncelikle uygulanması gereken mücadele yöntemleridir. Bu mücadele yöntemlerinden istenilen sonuç alınamadığı zaman en son ve en çok tercih edileni diğer mücadele yöntemlerine göre genellikle daha az işgücü ve masrafla geniş alanlarda mücadele yapılabilmesi, uygulanmasının daha kolay olması ve kısa zamanda sonuç alınması gibi avantajlara sahip olan kimyasal mücadele yöntemidir. Pestisitler kullanılarak yapılan kimyasal mücadele yönteminin bu avantajları yanında; bitkisel ürünlerde kalıntı bırakmaları, hedef organizmalarda dayanıklılık oluşması, hedef dışı organizmalar, çevre ve insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri bu mücadele yönteminin dezavantajları arasında görülmektedir
Bu mücadele yöntemleri arasında kimyasal mücadele; zararlı popülasyonlarını ekonomik zarar eşiği altında tutmak amacıyla kimyasal bileşiklerin kullanıldığı mücadele yöntemi olarak bilinmektedir.
Hastalık, zararlı ve yabancı otlara karşı farklı zirai mücadele yöntemleri arasında, % 95’in üzerinde bir paya sahip olan kimyasal mücadele bugün de geçerliliğini korumaktadır. Pestisitlerin kullanılmadığı durumlarda ürünlerde % 60’lara varan oranlarda kalite ve verim düşüklüğü olduğu bilinmektedir. Bu nedenle, ürün kaybına sebep olan zararlı organizmaları kontrol etmek amacıyla tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi, ülkemizde de bitki koruma ürünlerinin kullanılması kaçınılmazdır.
Tarımsal ürünlerde kimyasal mücadele noktasında Türkiye aslında çok da kötü bir noktada değil.1,3 kg/ha pestisit kullanımı ile dünya ülkeleri sıralamasında 19.sırada yer alıyor. Türkiye’de bölgeler arasında bir kıyaslama yapılırsa % 30 Akdeniz Bölgesi, % 19 Marmara Bölgesi, % 18 Ege Bölgesi, % 17 İç Anadolu Bölgesi, % 12 Güney Doğu Anadolu Bölgesi, % 03 Karadeniz Bölgesi, % 01 Doğu Anadolu Bölgesi’nde pestisit kullanılmaktadır.
Bitki koruma sanayisi tarımsal ürünleri, gıdalarımızın kalite ve güvenliğini tehdit eden pek çok sakıncalı hastalık, zararlı ve yabancı ottan korumak için yenilikçi bilim ile teknolojiyi birleştirmiştir. Tarımsal ürünlerin korunmasına yardımcı olarak, bize sürdürülebilir yüksek kalitede temel gıda, meyve ve sebze sunumunu sağlamaktadır. Üreticilerimize mevcut arazilerinden daha iyi ürünler elde etmelerine, daha zengin bir tarım ortamı sağlamaktadır. Türkiye’de gelişmekte olan ama henüz yeterli yerli üretim rekabetinin oluşmadığı bitki koruma sanayisi, gelişerek bu alanda yapılan ticarete yön vermekle birlikte, çiftçilikte karlılığın korunmasına yardımcı olacak, dünya zirai ilaç sektörü ile rekabet edebilirliğine ve kırsal kesimin korunmasına da katkıda bulunacaktır.
Ülkemizde Alanya-Anamur bölgesinde tropik bitkiler, dört mevsim yedi iklim cennet yurdumuzda kültür bitkilerinin tamamı yetiştirilmektedir. Hububat, endüstri bitkileri, baklagiller, sebzeler, meyveler, çay, orman ürünü kestane, sahil yörelerimizde yaygın son yıllarda iç bölgelerimizde jeotermal alanlarda da yayınlaşan örtü altı sebze ve meyve üretimi… Uzayıp giden bunca çeşit yetiştirilirken elbette bu çeşitlerde görülen hastalık ve zararlılarında sürekli ve etkin mücadele kaçınılmaz.
Kültür bitkilerini yetiştiren üreticilerimiz bu hastalık ve zararlılarla mücadele etmek zorunda. Aksi halde çok büyük ürün kayıpları yaşanabilir. Dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de hastalık ve zararlılarla mücadelede uygulanması hedeflenen yöntem IPM. Türkçesi Entegre Mücadele. Yani hastalık ve zararlılarla mücadele ederken biyolojik, biyoteknik, fiziksel, kültürel yöntemleri deneyip yeterli olmadığı noktalarda kimyasal mücadeleye başvurarak kültür bitkilerindeki hastalık ve zararlıları yok etmek. İstenilen durumda en son başvurulması gereken yöntem olan kimyasal mücadele en sık uygulanması düşünülen çözüm durumunda.
Şunu belirtmemiz gerekir ki, Türkiye`de ilaç ruhsatlandırma işi çok ciddi bir şekilde yapılmaktadır. Her bir pestisit için tarım ürünlerindeki maksimum kalıntı limitleri tespit edilmiştir. Kalıntı limitlerini geçen miktarlarda pestisit içeren gıdaların devamlı bir şekilde tüketilmesi durumunda pestisitlere bağlı olarak bir risk söz konusu olabilir. Burada en büyük problem ilacın kullanılması değil ilacın zamanlaması ve miktarının yanlış kullanımıdır. Bunun için dikkat edilmesi gereken kurallar vardır. Bunlar şöyle sıralanabilir:
- Doğru teşhis yapılmalı
- Doğru ilaç önerilmeli
- İlaç doğru zaman, doğru doz, doğru kalibrasyon ve doğru bir aletle atılmalı
- İlaç atım zamanı ile hasat aralığı konusunda etikette yazılan süreye dikkat edilmeli
- İlaç başka bir kimyasalla karıştırılırken mutlaka uzmanına sorulmalı
- Atılacak üründe ilacın tavsiyesi olmasına dikkat edilmelidir.
Baharla birlikte doğa uyandı, çok şükür mevsim yağışları üreticinin karamsarlığını umuda dönüştürdü. Hububat alanlarında gübreleme devam ederken havaların ısınmasıyla birlikte yabancı ot mücadelesiyle başlayacak, baharlık ürünlerin ekilmesiyle başlayacak olan zirai mücadele devam edecektir. Hububatta yabancı ot mücadelesinde kullanılan ilaçların tavsiye edilen dozajı, rüzgarsız bir ortamda atılması uygulamanın etkisi açısından son derece önemlidir. Yabancı ot ilacı ile birlikte kullanılacak gübrelerin ve iz elementlerin ilacın etkisini azaltmaması veya bozmaması açısından uzmanların tavsiyeleri dikkate alınmalıdır.
Geçtiğimiz yıllarda görülen ve görülmesi muhtemel kök ve yaprak hastalıklarına karşı mutlaka ve mutlaka koruyucu mücadele yapılması gerekmektedir. Bitki hastalıklarında, hastalık geldikten sonra mutlaka zarar vermektedir. Buradan koruyucu mücadele yaparak, hastalık gelmeden tedbirlerimizi alma konusunda üreticilerimizi bir defa daha uyarıyoruz. Bu manada Üniversite, Tarım İl Müdürlükleri, Ziraat Odaları ve Özel Sektör teknik mühendisleri arazide sürekli çalışma yapıyor. Şu anda üreticilerimiz olumlu geçen yağışları avantaja dönüştürme anlamında üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirecek olursak, yeni sezonda hem kalite anlamında hem de miktar anlamında verimli bir sezon geçmesini beklemekteyiz.
#topragınadamı














