Tarım sektöründe üretici, esnaf, tüccar kiminle konuşsak aynı şeyleri söylüyor: “Önümüzü göremiyoruz, girdi fiyatları, üretim satış fiyatları, ithalat ve ihracattaki ani iniş çıkışlar hasılı belirsizlikler çok fazla.”
Sektörün farklı paydaşlarına aynı cümleleri kurdurtan nedenlerin başında düne kadar kurdaki oynaklık ve tarım piyasalarındaki belirsizlikler geliyordu. Ham madde ve girdilerin önemli bir kısmının ithal edilerek üretimin gerçekleştirildiği bir ortamda kur baskısı tarımda öngörülebilirlik sorunu yaratıyordu. Kur oynaklığı durağanlaşsa da tarımsal üretim girdi maliyetleri yerinde durmuyor. Buna bağlı olarak üretim maliyetleri artıyor, ürün fiyatları artınca tüketici isyan ediyor. Nasıl bulacağız orta yolu, hem üretici, hem tüketici nasıl memnun olacak ve istiklal için istikrarı nasıl yakalayacağız? Sürekli tekrar ettiğimiz bir sözü tekrar etmek zorundayız: “Tüketiciyi korumanın yolu üreticiyi korumadan geçer.”
Bir yandan gelecekte kendi içinde fırsatlar barındıran ve stratejik sektör olarak gösterilen tarım, aynı zamanda mevcut şartlarda kendi içerisinde ciddi riskler de barındırıyor. O yüzdendir ki üretimden başlayarak zincirin her halkasında atılacak adımların çok iyi ölçülüp biçilmesi gerekiyor.
Bunu başarabilmek için de her anlamda hesabı kitabı iyi yapmak lazım. Sadece hesap etmek yeter mi? Elbette yetmez. Önce eğitim, doğru planlama ve üretimden tüketime tarımın içinde olan insanımıza sevgi aşılamalı yaptığı işten zevk alan, kar eden mutlu toplumu oluşturmalıyız.
İşin biraz ekonomik boyutuna bakalım:
Türkiye’de çiftçiler tarımın finansman boyutunun neresinde?, Finansal okur-yazarlık açısından bakarsak üretici bu işin içinde mi?, Tarımsal işletmeler risk ve kriz yönetiminde neden hep zorda kalıyor?
Tarımsal işletmelerde üretimin verimliliği, kalitesi ve sürdürülebilir olmasında finansman koşullarının rolü ve etkisi oldukça fazla. Hatta finansmanın doğru şekilde yönetimi işletmenin geleceği açısından hayati önemde.
Her zaman konuştuklarımızı sorun çözülene kadar tekrar etmekte ısrar edeceğiz. Türkiye’de tarım sektörünün temelinde 6 yapısal sorun hiç gündemden düşmüyor.
Bunlar, tarımsal işletmelerin ölçek sorunu, işgücünün verimsiz şekilde kullanımı/iş gücü maliyeti, planlamadan uzak bir üretim modeli, girdi maliyetlerindeki kontrolsüz ve oynak piyasa yapısı, pazar entegrasyonundaki aksaklıklar ile uygun miktar, zaman ve şartlarda finansmana ulaşım sıkıntısı olarak sıralanıyor.
Bunların yanında tarımsal istihdamda yaşlanan iş gücü önümüzdeki yıllarda bizleri en çok zorlayacak konulardan birisi olacak. 83 milyon nüfusumuzun yaş ortalaması 32 iken, tarımsal üretim alanındaki yaş ortalamamız 2019’da 51 iken 2020 de 53 olmuş. Tarımsal üretimde faaliyet gösteren yeterli büyüklükteki işletme sahiplerimiz bile kendi çocuklarını başka sektörlere yöneltme eğilimine girmişken, bu vahim tabloyu tersine döndürmek için üretimde karlılık ve tarıma sevgiyle bağlanmayı aşılamamız lazım.
Bu soruların cevabı…
Tarımsal işletmelerimiz; işletme analizi, üretim analizi, yatırım analizinden büyük çoğunluk olarak uzaktayız. Tarımsal işletmelerimizin sorununu ortaya koyuyor ve hatamızı kabul ediyoruz. Ancak Tarım Bakanlığımızın yeniden bir üretim planlaması yaparak destekleme politikalarını havzalar bazında düzenlemesi, arz talep dengesine göre kendine yeterli, üzerine ticaret yapacak bir tarımsal politikayı ortaya koyması gerekmektedir.
“Milletimiz çiftçidir. Milletin çiftçilikteki emeklerini asrî, iktisadî tedbirlerle azamî haddine çıkarmalıyız. Köylünün çalışmalarının netice ve semeresini kendi menfaati lehine azamî haddine yükseltmek, iktisadî siyasetimizin temel taşıdır.” diyor ATATÜRK
Memleketi mamur, milleti zengin etmek için;sürdürülebilir tarımsal üretimi kalıcı ve etkisini hissettiren tarım politikamızı yarından tezi yok ortaya koymalıyız.
Tabii finansman tarafında başka sıkıntılar da var.
Doğru miktardaki finansman ihtiyacına doğru zaman ve uygun şartlarda erişim kadar söz konusu kaynağın işletme ve yatırım sürecinde doğru ve etkin kullanımı da önem arz ediyor.
Bankalar artık tarımsal üretimde çiftçiye kredi imkanı sağlayan klasik misyonunun ötesine geçerek verimlilik ve kârlılığın artırılması, işletmede tasarruf stratejileri, katma değerli üretim ve markalaşmaya giden süreç dahil pek çok noktada “danışmanlık hizmeti” de yürütür hale geldi. Bankaların yaptığı bu uygulamalar her ne kadar danışmanlık hizmeti gibi gözükse de işletmeleri takip edip verilen kredilerin geri dönüşlerini takip edip batık kredilerin önüne geçmek olarak da yorumlanabilir.
En basitinden ziraat mühendislerinin tarım bankacılığında artan istihdamı bunun somut bir örneği. Neredeyse tüm bankaların, çiftçilerin kullanımına yönelik akıllı telefon uygulamaları geliştirmeleri de bir başka işaret.
Bir taraftan çiftçiye doğru kanallardan, en kısa sürede ulaşılırken, diğer taraftan sektöre yönelik veri tabanı elde ediliyor. Böylece geleceğe yönelik stratejiler belirlenirken ortaya gerçekçi bir yol haritası da çıkıyor. O yüzden tarımın artık en önemli girdilerinin başında ‘bilgi’nin geldiğini sık sık dile getiriyoruz.
Milli Eğitim Bakanlığından sonra ülke genelinde en yaygın Tarım ve Orman Bakanlığının farklı teşkilatları, üniversitelerimizin 39 ziraat, 6 doğa bilimleri, 33 veteriner fakültesi, Tarım Kredi Kooperatifleri, Ziraat Odaları, Pankobirlik başta olmak üzere üretici birlikleri devasa bir kadroya sahip olan tarım camiası sürdürülebilir bir tarım politikasını ortaya koyup vizyon çizemiyoruz. 17 Şubat 1923 tarihinde yayınlanan İzmir İktisat Kongresi sonuç bildirgesindeki öngörülerle bugün tartıştığımız öngörüler neredeyse aynı.
Çiftçinin finansal okuryazarlığı konusu sosyal sorumluluk projeleri ya da sınırlı sayıda çiftçiye erişilen bölgesel programların ötesine geçerek genele yayılmak zorunda. Çiftçi ve finans kurumlarının dışında kamu, üniversite ve STK’lerin organize şekilde hareket ettiği, etkin şekilde işleyecek bir yapıya ihtiyaç var.
Tarımsal üretimde işletme, üretim ve yatırım analizinde ‘milli seferberlik’ ilan edilmeli. Çiftçi Kayıt Sistemi’ndeki 2,2 milyon çiftçi ile tarımsal üretimi sürdürülebilir kılmak ve her geçen gün zorlaşan şartlar ve riskler karşısında üreticiyi ayakta tutarak rekabetçi hale getirmenin başka yolu gözükmüyor.
Kronik hale dönüşen yapısal sorunların üstesinden gelmek, üretim planlamasından ürün pazarlamasına kadarki organizasyonun ve entegrasyonun sağlanmasında da ‘bilgi’yi paylaşmak ve kullanmak zorundayız. İklim değişikliği, salgın hastalıklar gibi dünyayı ve tüm alanları ilgilendiren olumsuzluk yanında, hastalık ve zararlı ile mücadele, girdi maliyetlerinin yüksekliği, tarımdan kaçış gibi tarımın artık olağanlaşan risklerini yönetmek için de ‘bilgi’ye ihtiyacımız var.
Kısacası ister adına finansal eğitim, ister finansal yönetim deyin, “bilgiye sahip olmaktan öteye geçip paylaşmak’ için tarımda kalkınmanın temeli olan kırsaldaki refahın artması her geçen gün daha önemli bir hale geliyor.
#topragınadamı



