Üniversite yıllarında “İklim Değişikliği ve Küresel Isınmanın Tarıma Etkileri” bizim için yalnızca bir konu başlığıydı. Hiç gelmeyecek bir gelecek gibiydi. Çok değil 10-15 yıl içinde etkilerini yaşamaya başladık. Şimdi 10 sene sonrasını hayal bile edemiyorum.
Kuraklık; genel olarak yağışın, yeraltı veya yüzey sularının ortalama değerlerinin altında olması olarak tanımlanır ve dünyadaki doğal afetler arasında önem bakımından ilk sırada yer almaktadır.
Fosil yakıtların yanması, ormanların yok edilmesi, endüstriyel etkinlikler gibi insan aktiviteleri beraberinde sera gazlarının atmosferde artmasına yol açmakta ve bu gazların yarattığı sera etkisi sonucunda dünya yüzeyinde sıcaklık artmaktadır. Küresel ısınma olarak tanımlanan bu olay, iklim değişikliklerine neden olmakta ve araştırmalara göre 2030 yılında Türkiye dahil Güney Avrupa’yı içine alan bölgenin oldukça kuru ve sıcak bir iklimin etkisine gireceği bildirilmektedir.
Dünyadaki doğal kaynakların nüfusu besleme kapasitelerinin azalmasına ve bunun sonucunda milyonlarca insanın açlıkla tehdit edileceği göz önüne alındığında, kuraklık, dünya üzerindeki tüm canlı yaşamı için tehlike oluşturmaktadır.
Küresel ısınma ve iklim değişikliği tüm dünyayı etkileyen olayların başında geliyor. Bilim insanları, küresel ısınmanın dünya üzerinde felakete varan etkileri konusunda sürekli açıklamalar yapıp uyarılarda bulunuyor. İklim değişikliğinin afetleri tetiklediği bilimsel bir gerçek. Dünyanın ortalama sıcaklığında yaşanan hareketlerin normal olmasına karşın son yıllarda sıcaklıkların önceki dönemlere kıyasla çok daha hızlı bir şekilde arttığını ifade eden bilim insanları, küresel iklim değişikliğinin ana nedeninin sera gazı emisyonlarında insan faaliyetleri sonucunda gözlenen artış olduğunu ortaya koydu. İklim değişikliği kaynaklı felaketler 2020’de 50 milyondan fazla insanı etkiledi. İklim değişikliği üzerine yapılan araştırmalar, en başta Akdeniz çevresi ülkelerin etkileneceğini gözler önüne seriyor.
Türkiye, eskiden 10-15 senede bir kuraklık yaşardı. 1990 ve 2008’de kuraklık yaşadık. Ancak 2008’den itibaren kuraklık etkilerini daha sık görmeye başladık. Ülkemizin önemli bir bölümünde temmuz ayından itibaren yağışlarda önemli miktarda azalma oldu. Aşırı sıcak bir yaz geçirdik. Ülkemizde kasım-ocak döneminde son 52 yılın en kurak dönemini geride bıraktık. Ülkemizin batı bölümleri hariç üçte ikisinde kuraklığın belirgin yaşandığını görüyoruz. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri ile Doğu Akdeniz, Orta Karadeniz ve İç Anadolu Bölgesi’nin doğusunda kuraklıklar daha şiddetli yaşanmakta.
Bu yıl sonbahar kuraklığı yaşanan kışlık tahılların ekildiği tarlaların büyük kısmı geçen yıl (2021-2022 üretim sezonu oldukça yağışlı bir yıl idi) nadasa bırakılmış tarlalar idi. Bu kadar yağış suyunun depolandığı nadas yapılmış bir tarlada, bilimsel verilere dayalı olarak kışlık tahılların çimlenme ve çıkışının sorunsuz tamamlanması beklenirdi. Ancak nadas yapılmış tarlalara ekilen kışlık tahılların birçoğunda yetersiz çimlenme ve çıkış, nadasın etkin yapılmadığı şeklinde bir sonuca ulaşılmaktadır ki; bu tahıl üretiminde istikrarı tehdit eden önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durumda nadasın etkinliğinin sorgulanması ve çözümler ortaya konulmasına ihtiyaç duyulmaktadır.
Türkiye’de yağışsız geçen aylar ve özellikle son dönemlerde baraj göllerinden yansıyan korkutucu fotoğraflar, kuraklık konusunu gündemin üst sıralarına taşıdı. Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan meteorolojik kuraklık haritalarında da yaşanan sıkıntının boyutu net bir şekilde fark edilebiliyor. Aralık 2022 dönemini kapsayan aylık kuraklık haritasında siyah renkle gösterilen kurak bölgelerin alanının, önceki haritaya göre çarpıcı bir şekilde arttığı görülüyor.
Türkiye’de yağışların azalması ile başlayan ‘meteorolojik kuraklık’ kısa zamanda barajlarda etkisini gösterdi ve ‘hidrolojik kuraklık’ görülmeye başlandı. Birçok bölgede barajlardaki doluluk oranları düşerken yeraltı suları da azalmaya başladı. Sonbahar aylarında beklenen yağışların düşmemesi ‘tarımsal kuraklık’ tehlikesini de derinden hissetmemize neden oldu.
Kuraklığı farklı isimlerde tarif etmekteyiz:
Kuraklık
“Yağışların, kaydedilen normal seviyelerinin önemli ölçüde altına düşmesi sonucu, arazi ve su kaynaklarının olumsuz etkilenmesi ve hidrolojik dengenin bozulmasına neden olan doğa olayı” olarak tanımlanabilir.
Meteorolojik Kuraklık
Kuraklık süresi ve kuraklık derecesi temelinde tanımlanan meteorolojik kuraklık, yağış, nem ve sıcaklık gibi iklim verilerinin en yüksek, en düşük veya ortalama değerlerine göre yorumlanması esasına dayanmaktadır. Meteorolojik Kuraklık: Belirli bir zaman periyoduna ait normallerden (genellikle en az 30 yıllık) meydana gelen sapma olarak tanımlanır.
Hidrolojik kuraklık
Aküferler (YAS), göller ve rezervuarlar gibi hazır su kaynaklarının su seviyelerinin istatistiki ortalamanın altına düşmesi şeklinde tanımlanabilir. Ortalama yağış zamanlarında bile, artan su kullanımı rezervlerin azalmasına neden olacağından hidrolojik kuraklık ortaya çıkabilir.
Tarımsal kuraklık
Toprakta bitkinin ihtiyacını karşılayacak miktarda suyun bulunmaması olarak tarif edilebilir. Her tarımsal kuraklıkta meteorolojik kuraklık meydana gelmekle birlikte, her meteorolojik kuraklıkta tarımsal kuraklık yaşanmamaktadır.
Sosyoekonomik kuraklık
Meteorolojik, hidrolojik ve tarımsal kuraklık unsurlarının bazı ekonomik malların arzı ve talebine olan etkileriyle ilgilidir. Su yetersizliğinin insanları ve insanların yaşamlarını etkilediği zaman sosyoekonomik kuraklıktan bahsedilir.
Anadolu’da, Trakya ve Marmara’nın büyük bölümü dahil olmak üzere 6 aydır şiddetini artıran kuraklık son 3 ayda etkisini daha da artırdı. Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM) verileri, kasım-ocak ayları yağışların normale kıyasla yaklaşık yüzde 49 azaldığını gösterdi.
Kış aylarındaki kuraklık yaz aylarından daha önemlidir. Çünkü önümüzdeki yaz aylarına etkisi çok olur. Biz daha kuraklığın ‘sıcak nefesini’ hissetmedik. Bunu yavaş yavaş hissedeceğiz. Yaşanan kuraklık, önümüzdeki senenin tarımsal hasılasına büyük etki yapabilir. Bunun önüne geçebilmek için suyu tasarruflu kullanıp tarımsal sulamayı bitki su ihtiyacını karşılayacak ölçüde vermek gerekir. Sulama imkanı olmayan yerlerde yeterli yağışın yağması için duadan başka yapacak bir şey yok.
Bölgemiz açısından bakacak olursak yıllardır Orta Anadolu’nun hayali olan dış havzalardan su transferinin önümüzdeki on yıllar, yüzyıllar için önemi gün geçtikçe artmaktadır. Gelecekte beslenme ihtiyacına yeterli bir ülke olabilmek için ülkemizin toprak, su, orman kaynaklarını geliştirmemiz ve ülke bazında planlamamız gerektiğinin altını tekrar çizmemiz gerekiyor. “Elden gelen öğün olmaz o da zamanında bulunmaz.” atasözümüzün ne kadar haklı olduğunu yaşadığımız bu süreçte daha geniş düşünmeliyiz.
Kuraklık yaşanıyor, ne yapmalıyız?
Başta Belediyelerimiz olmak üzere su kullanımında döngüsel su yönetimi uygulanmalıdır. Döngüsel su yönetimi; bir alanda kullanılan suyun arıtılarak başka alanlarda kullanılmasıdır.
Tarım alanlarında var olan yağışın etkisini ve faydasını arttırmak için toprağın su tutma kapasitesini arttırmasına sebep, topraklarımızın organik madde miktarını arttırıcı önlem, teşvik ve destekleme programlarını hayata geçirmeliyiz.
Yerel kuraklık izleme merkezleri ülke çapında oluşturularak bir merkezde veriler toplanmalı; kısa, orta ve uzun vadeli kuraklık planları ve önlemler ortaya konmalıdır.
Milli su planı ve bünyesinde su bütçesi hazırlanmalı. Ülke su varlıkları ulusal bazda planlanarak havza bazında yönetilmelidir.
Yağmur suyu hasadı seferberliği başlatılmalı, bireyden devlete kadar bilinçli bir şekilde suyumuzun her damlasının kıymeti ortaya konmalıdır.
Arz değil, suya olan talep yönetilmelidir. “Çok sulama çok ürün değildir” bilincinin üreticiye yerleştirilmesi gerekmektedir. Kuraklık ve su yönetimi; üniversite, ilgili kamu kuruluşları, sivil toplum kuruluşlarınca koordine edilmeli, toplum bilinçlendirme eğitimleri yaygınlaştırılmalıdır. Ancak öncelik eğitici eğitimine verilmelidir. Keza kuraklık ve su yönetimi bilinci eğitimi ; eğitim vermek için değil, inanmış doğa gönüllülerine ihtiyacımız var.
Tavsiye: Belirsiz iklim şartları ve hissedilen kuraklıktan üreticilerimizin çok etkilenmemesi için gerekirse ceketini satıp bu yıl TARSİM sigortalarını yaptırmaları gerekir. Kıraç alanlarda klasik TARSİM sigortası yanında kuraklık sigortasını yaptırmalarını üreticilerimize tavsiyeden öte ısrar ediyoruz.
Biz inanıyor ve dua ediyoruz ki! İnsan, hayvan, milyonlarca tür mahlûkat, milyarlarca canlı varlığın sahibi olan Yüce Yaradan çıkış yolu gösterecek, yarattıklarını muhtaç bırakmayacaktır. Biz insanoğulları da aklımızı başımıza tez zamanda alarak bilimin ışığında doğaya hak ettiği saygıyı gösterelim, haddimizden ve hakkımızdan fazla müdahalelerden vazgeçelim.
#topragınadamı


