2023 yılı 2020 yılından bu yana devam eden her günü bir doğal afet, sağlık problemleri, askeri veya siyasi hareketlilikle başladı. Dünya salgın hastalığın sonrası kendine gelemeden Rusya ile Ukrayna savaşı gıda ve enerji savaşı olarak devam etmekte. Gıda ve enerji krizi ile Avrupa başta olmak üzere tüm dünya adeta terbiye edilmekte.
6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremleri ile Türkiye’min güneyi göçtü. Elli binden fazla can kaybı, yok olan şehirler, tarih, sanayii, tarım sadece 13 il değil Ülkemiz her alanda ve her bir ferdi ile depremi iliklerimize kadar hissetti.
7 Ekim sabahı Hamas saldırısı bahanesi ile İsrail’in zalimliği her geçen gün Filistin üzerinde artmakta tüm dünyada insanlık mazlumların öldürüldüğü savaşa karşı duruşunu haykırırken ABD öncülüğünde bazı devletler savaşı körüklemekte, çocuk ve kadınlar başta olmak üzere sivil ölümlerini desteklemektedirler. Türkiye, milleti ile birlikte sağlam karakterli duruşuyla İsrail mezalimine gösterdiği karşı duruş ve dünyaya yaptığı çağrılarla bir kez daha olması gereken yerdeydi.
Hız kesmeden normal olmayan bir yılda yaşanabilecek ne kadar olay varsa yaşandı desek yalan olmaz. Canımızın yandığı, boğazımızın düğümlendiği bir yılı geride bırakıp yeni gelen yılla birlikte geleceğe daha umutla bakmak istiyoruz.
Sağlık, ekonomi, tarım, sanayi üretimi gibi birçok konuda dünya, önemli bir sınavdan geçiyor. Devletler, imkânlarına göre ekonomik tedbirlerinin yanında, tarımsal tedbirlerini, yerli üretim potansiyellerini ve tarımsal ihracatlarını kapattıklarını ardı ardına açıklamaktalar. Ülkemizde de tarımsal tedbirler açıklanıyor, tedbirler alınıyor daha alınacaktır da.
“Hiç hata yapmayan insan, hiçbir şey yapmayan insandır. Ve hayatta en büyük hata, kendini hatasız sanmaktır. “ diyor gönül pirimiz Yunus Emre.
Tüm dünya için sıkıntılı ve sancılı bir yıl oldu. O yüzden bu yıl yaşananları kısaca hatırlamak ve yaşananlardan ders çıkarmak, önümüzdeki dönem için çok daha anlamlı ve önemli bir hâl alıyor. Tarım ve gıda sektörü açısından 2022’den sonra 2023 yılı da oldukça zor ve öngörülemez bir yıldı. Olumsuzlukların yanında tarım açısından fırsat yılı olarak da değerlendirebiliriz. Ancak dünü unutmamak, yarınların planlamasını yapmak kaydıyla.
Üretici ve tüketici açısından 2023 yılı oldukça zor geçti. Üretici yüksek girdi maliyet ve satış fiyatlarındaki istikrarsızlık gölgesinde zorlanırken, tüketici yine gıda enflasyonunun mağduru oldu. 2024’te tarımsal üretimde istikrar sağlanabilecek mi, üretici geleceğe umutla bakabilecek mi, tüketici fiyat dalgalanmaları ve gıda güvenliğinde korunabilecek mi? Bu soruları sormaya ve cevap aramaya devam edeceğiz. Tekrar edelim “Tüketicinin korunması üreticiyi korumaktan geçer.”
Tüm canlıların yaşaması için üç temel ihtiyacı var: temiz hava, temiz su ve sağlıklı besin. Dünyada sonsuz olmayan yenilenebilir kaynaklara insanoğlu, ihtiyacına göre yüzyıllardır müdahalede bulundu. Ancak sanayi devrimi olarak bildiğimiz son yüzyılda doğal nimetlere ‘hepsini ben kullanayım’ diye haddinden ve hakkından fazla saldırdı, bu nimetleri hoyratça kullandı ve kullanmaya da devam etmekte. Havamızı kirlettik, ormanlarımızı yok ettik, suyumuzu kirlettik, doğaya haddimizi aşar müdahalelerde bulunduk. Şimdi dünya bir araya gelerek çare aramakta. Bu durum, dünyanın 30-40 yıl sonraki nüfusu besleyip besleyemeyeceği tartışmasını da ajandamızın baş tarafına not alınmasına sebep olmuştur.
Teknolojinin gelişmesiyle birlikte tarımda insan emeğine duyulan ihtiyaç azalırken, devletler daha az kişiyi istihdam ederek daha fazla üretim yapıyorlar. Örneğin ABD 2,5 milyon kişilik tarımsal istihdam ile 180 milyar dolarlık bir tarım ekonomisi meydana getirirken, Japonya 1,6 milyon kişi ile 55 milyar dolarlık bir üretim seviyesi ortaya koymuştur. Diğer ülkelere kıyasla çok daha az kişiyle üretimin sağlanması, teknoloji ve akıllı tarım uygulamalarının önemine işaret ediyor. Rusya’nın 4,8 milyon kişilik tarım istihdamı ile 64 milyar dolarlık ve Türkiye’nin 5,2 milyon istihdamla meydana getirdiği 52 milyar dolarlık ekonomi, teknoloji ve akıllı tarım uygulamalarının gerekliliğini gösteriyor.
Fakat dünyanın en büyük tarım ithalatçıları arasında bulunan ABD ve Japonya; Türkiye ve Rusya’ya kıyasla daha az ürün çeşidi elde ediyor. Bu nedenle ABD, Japonya ve Çin gibi ülkeler, nüfuslarının da etkisiyle, büyük miktarlarda tarım ürünü satın alıyorlar. Mevcut alım kapasiteleri göz önüne alındığında, Türkiye’nin ihracat potansiyeli daha fazla öne çıkıyor. Teknoloji, AR-GE, yatırım tamam ama bir de iklim, coğrafyanın verdiği avantaj, yaptığı kısıtlar var. Ülkemiz yağış azlığı yanında dünyada az görülen iklimsel avantajlara sahip. Bunlar hayal değil. Türkiye’nin bu gücü var. Sadece inanmak ve bu hedefe odaklanacak stratejik yol haritaları hazırlamak gerekiyor. Ekonomik kalkınmamızın ve zor zamanların dermanı ve çaresinin TARIM olduğunun farkına varalım.
Tarım camiası olarak bize düşen; doğal kaynaklardan olan toprak, su ve ormanlarımız başta olmak üzere, tarımsal üretim ve gıdada orta vadede baş gösterebilecek ihtiyaçlarımızı karşılamak, sürecin uzaması durumunda alınacak tedbirleri gerçekleriyle ortaya koymaktır. Sadece üreticiler değil tüm paydaşlarıyla üretimden yana taraf olunmalıdır, artık olunacaktır.
Salgın hastalık, hala devam eden Rusya-Ukrayna Savaşı, Orta Doğu’da alevlenen yangın sonrası başta Avrupa olmak üzere tüm dünyayı etkileyen enerji ve gıda tedarikindeki birçok tedbirleri alma zorunluluğu doğurmaktadır:
- “Tarımda kendi kendine yeterlilik” ile “yerli ve milli üretim” kavramlarının şaka veya bir slogan olmadığı, gelecek adına zorunlu bir bakış olduğunu anladık.
- Sürdürülebilir şekilde gıda güvenliğini sağlamak açısından, orta ve uzun vadeli tarım politikalarının gerekliliği daha net şekilde ortaya çıktı.
- Hem arz-talep-fiyat istikrarı açısından hem de maliyet-satış dengesi yönünden planlama ve sonrasındaki tedarik-değer zincirinin doğru ve etkin işlemesinin önemi daha iyi anlaşıldı.
- Ulusal ya da uluslararası şirketlerin bu tür kriz dönemlerinde izlediği ‘ayakta kalma’ ve ‘krizi fırsata çevirme’ yaklaşımının önlenmesi ile birlikte tarımda küçük aile çiftçiliğinin kıymeti ve önemi daha da fark edildi.
- Birçok tarım ürününün bildiğimizden çok fazla olduğunu anlamış olduk.
2023 yılında tarımsal üretim açısından girdi fiyatlarındaki aşırı yükseliş üreticilerimizi tedarikte zorlasa da kış ve geç gelen ilkbahar yağışları ile iklimsel olarak geçmiş yıllara göre verimli bir yıl geçirdik. Kuraklık, üretimde yeterliliğin değil, girdi fiyatlarının ve ürün fiyatlarının konuşulduğu bir yılı geride bıraktık.
- TMO’nun alıma müdahil olması ve buğdayda 1000 TL/Ton, arpada 500 TL/Ton desteklemesi üreticinin malının değerini korudu. Ayrıca TMO elinde 5 milyon ton stokla bu günleri görerek yapılacak dış alımlarda elini güçlendirdi.
- Rusya-Ukrayna savaşının gölgesinde Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere Dışişleri Bakanımız ve Tarım Orman Bakanımızın önemli uğraşları ile imzalanan “Tahıl Koridoru Antlaşması” şu anduraklasa da 2023 yılında önemli bir başarıydı. Ülkemiz dünyada tahıl ihtiyacı bulunan ülkelere Rusya ve Ukrayna tahıllarının ulaşımının sağlanması konusunda aktör olmuştur.
- ÇKS kayıtlarının beyan esaslı internet üzerinden üreticiler tarafından yapılabilmesi imkânı verilmiştir.
- Stratejik üretim ve sanayii ürünü olan şeker pancarı üretimi ve şeker üretimi konusunda uygulanan fiyat politikası şeker pancarı üretiminin sürdürülebilirliğini sağlamış, sulu alanlarda üretimi öncelikli tercih edilen ürün haline gelmiştir. Konya Kendi hinterlandında bulunan şeker fabrikaları yanında diğer bölgelerde bulunan şeker fabrikalarına kontrollü ve ya kontrol dışı şekerpancarı üretimini arttırarak devam etmiş, ihtiyaç fazlasına çıkan şeker pancarı üretimi sözleşmesi olmayan üreticilerimize zorluklar yaşatmıştır. Açıklanan şekerpancarı fiyatı diğer tarla bitkileri fiyatlarına göre şeker pancarı üretimini teşvik etmiş, Türk Şekerin uyguladığı şeker fiyatı politikası şeker sanayisinde kârlılığa olumsuz etki yapmıştır.
- Zeytinlik ve tarım arazilerinin amaç dışı kullanılmaması konusunda 5403 sayılı Kanuna rağmen gösterilemeyen dirence, Tarım Orman Bakanımız Vahit KİRİŞCİ’nin samimiyetle yaklaşması umut verici olmuş, Tarım Orman Bakanımız İbrahim YUMAKLI ve Bakanlık yönetim kademesinden aynı hassasiyeti beklemekteyiz.
- 14 Eylül 2023 tarihinde Tarımsal Üretim Planlaması Hakkında Yönetmelik Resmi Gazete’de yayımlandı. Kanunda “Tarımsal üretim planlaması, gıda güvencesi ve gıda güvenliğinin temin edilmesi, verimliliğin artırılması, çevrenin korunması ve sürdürülebilirliğin tesis edilmesi için Bakanlıkça belirlenen ürün ve ürün gruplarının üretimine başlanılmadan önce izin alınır. Bakanlık, arz ve talep miktarları ile yeterlilik derecesini dikkate alarak hangi ürün ve ürün gruplarının üretileceği ile tarım havzası veya işletme bazında asgari ve azami üretim miktarlarını belirler” hükmü getirilmiştir. Bu Kanunla ilk defa üretim planlaması ya da planlı üretimin yasal zemini oluşturulmuş, hangi araçlara başvurulacağı ve hedefleri belirtilmiştir. Uygulamaya geçilebilirse Kanun değişikliği ile planlı üretim açısından çığır açacak bir sürece de geçilmiş olacaktır.
Gıda tedarikinde şu ana kadar bir aksama ve eksiklik görülmedi çok şükür. Bu açıdan tarım sektörünü bir kez daha alkışlayalım. Gıda üretimi için tarım sektöründe üretimin devamlılığı şarttır, üretim zincirinin kırılmaması gerekir. Bunun için tarımsal üretimde insan gücü, tarımsal girdiler ve tarımsal destekler önemlidir. Burada dikkat çekilmesi gereken bir konu da Türkiye, dünya geneline bakıldığı zaman 85 milyon nüfusla 33 yaş ortalaması ile genç bir ülkedir. Tarımın ihmali veya üvey evlat muamelesi ile son yıllarda üretim alanlarında yaş ortalaması hızla yükselmiş ve 54’ü bulmuştur. Bu tarımsal üretimin sürdürülebilirliğini ve aile işletmeciliğini tehdit etmektedir. Tedbir alınmalıdır.
Savunma sanayii ve sağlıkta mücadele devam ederken yapılan çalışma ve yatırımlar alkışlandı, bunları takdir ettik. Tarım böyle değil işte. Tarımda üretim zincirinin kırılmaması, sürdürülebilirliğin sağlanması ve keşkeler yaşamamak için tedbirler başta alınmalıdır. Zora düşmeden yerli ve milli üretimle gıda güvenliğinin sağlandığı kendi kendine yetebilen konuma gelebilir miyiz? Kesinlikle geliriz. Yeter ki “Ekonomik kalkınmamızın temelinin tarım olduğunun farkına varalım.”
- Üretim planlaması ile ülkemizin kendine yetecek ve üzerine ticaret yapacağı tarımsal üretimi gerçekleştirmeliyiz.
- Enflasyonist bir dönem içerisinde tarımsal girdilerin tedariki yönünde üreticilerimizi desteklemeliyiz.
- Cumhurbaşkanımızın çokça dile getirdiği ekilmemiş bir karış arazi bırakmayacağız sözüne samimi yaklaşıp altını doldurmalıyız. Tarım arazilerinin amaç dışı kullanılmamasına dirençli olmalıyız.
- Doğal olarak yağışların yetersizliği ve mevsim normallerinden farklı düşmesi Orta Anadolu başta olmak üzere ülke tarımını tehdit etmektedir. Sulanabilir tarım alanlarının korunması ve arttırılması için ülkemizde “Milli Su Planı, Havza Bazında Su Yönetimi” uygulaması yapılmalıdır. Bu kapsamda ülke havzaları arası su transferi Devlet Projesi olarak acil ele alınmalıdır.
- Kanunen var olan ancak uygulanmayan Havza Bazlı Destekleme programını hayata geçirmeliyiz.
- 2020 yılından bu yana büyük krize giren hayvancılık ayağa kaldırılmalıdır. Et ve süt ürünlerinde çözüm ithalat kozu asla olmamalıdır. Boşalan ahır ve meralar doldurulmalı, hayvancılık işletmelerinin önünü görebileceği üretim destekleme programlarını hayata geçirmeliyiz. Süt çeşmeden akmaz, et dalda yetişmez, yumurta gökten yağmaz. Karar verin ki biz de önümüzü görelim, diyor köylü.
Türk tarımının geleceği ile ilgili yapılmış ve yapılacak politikalar popülist bir söylem olarak mı kalacak, yoksa iyi analiz edilmiş bu yüzyılın üretim gerçeklerine dünyada oluşan baş döndürücü gelişmelerine göre planlamalarımızı yapıp hedef mi belirleyeceğiz? Artan nüfusumuzun temel gıda ihtiyaçlarına cevap verebilecek, dünya ile rekabet edilebilecek fiyatlarda ürün elde edebilen, üreticisini, esnafını, sanayicisini ve tüketicisini memnun edebilen destekleme, üretim ve gıda güvenliği politikalarımızı belirleyen kapsamlı bir çalışma mı olacak? Bekleyip göreceğiz!
Bugünler zor, çetin ama atlatacağız, Sabır denen o taşları çatlatacağız,
Umutların eksilmesin, başaracağız, diyor gönül insanı Mustafa Yıldızdoğan.
“ Alınan görevleri yapmak ve yapıldığını takip etmek lâzimdır. Millet hayatında başarı, devamlılığa bağlıdır.” diyor Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ.
Kızmaya, küsmeye, kırılmaya, yorulmaya, darılmaya hakkımız yok. Bugünler ve yarınlar için biz üretimden yana tarafız.
Cumhuriyetimizin 100. yılı olan 2023 yılından sonra önümüzdeki yıllar ve on yılların ülkemize ve tüm insanlığa güzellikler getirmesi dileğiyle şimdiki yakın hedefimiz 2053 yılında her alanda gelişimini tamamlamış Türkiye’nin inşası için çalışacağız. 2023 Türk ve Türkiye Yüzyılını diğer yüzyıllara umutla taşımak dileği ile güzel ülkemin güzel insanlarının yeni yılını kutlarım.
#toprağınadamı








