Tarımsal üretimde var olan ancak uygulanmayan plan ve plansızlık, önlenemeyen yüksek girdi maliyetleri yanında üretimdeki unsurları düşünmeden sadece ürün fiyatlarında dünyaya entegre olmaya çalışılarak uygulanan düşük ürün fiyatları.
Coğrafyamızın gerçeği su sıkıntısı ve son yıllarda etkisini hissettiren iklim değişikliği ürünlerinden kuraklık. Tarımda yaşlanan nüfus, tarımda faaliyet gösteren üreticilerin bile devamlılık yerine çocuklarına başka alanlarda istikbal araması.
Tarıma gereken, gerekenden geçtik kanunda var olan desteğin, değerin, önemin verilmeyişi. Bir türlü istikrara kavuşturulup, tekerin döndürüldüğü tarımsal politikaların uygulanamayışı tarımsal üretimde öngörüye heyecana sürdürülebilirliğe en büyük engel.
Buna bir de son 30 yılda her yıl bir önceki yılı aratan iklim değişikliği kaynaklı doğa olayları eklenince üstü açık fabrika olarak kabul edilen tarımda üretici olmak, üretim yapmak gerçekten zorlaştı.
Üniversite yıllarında “İklim Değişikliği ve Küresel Isınmanın Tarıma Etkileri” bizim için yalnızca bir konu başlığıydı. Hiç gelmeyecek bir gelecek gibiydi. Çok değil 10-15 yıl içinde etkilerini yaşamaya başladık. Şimdi 10 sene sonrasını hayal bile edemiyoruz.
Kuraklık, genel olarak yağışın, yeraltı veya yüzey sularının ortalama değerlerinin altında olması olarak tanımlanarak, dünyadaki doğal afetler arasında önem bakımından ilk sırada yer almaktadır.
Dünyadaki doğal kaynakların nüfusu besleme kapasitelerinin azalmasına ve bunun sonucunda milyonlarca insanın açlıkla tehdit edileceği göz önüne alındığında; kuraklık, dünya üzerindeki tüm canlı yaşamı için tehlike oluşturmaktadır.
Kuraklığı farklı isimlerde tarif etmekteyiz:
Kuraklık
Yağışların, kaydedilen normal seviyelerinin önemli ölçüde altına düşmesi sonucu, arazi ve su kaynaklarının olumsuz etkilenmesi ve hidrolojik dengenin bozulmasına neden olan doğa olayı” olarak tanımlanabilir.
Meteorolojik Kuraklık
Kuraklık süresi ve kuraklık derecesi temelinde tanımlanan meteorolojik kuraklık, yağış, nem ve sıcaklık gibi iklim verilerinin en yüksek, en düşük veya ortalama değerlerine göre yorumlanması esasına dayanmaktadır. Meteorolojik Kuraklık: Belirli bir zaman periyoduna ait normallerden (genellikle en az 30 yıllık) meydana gelen sapma olarak tanımlanır.
Hidrolojik kuraklık
Aküferler (YAS), göller ve rezervuarlar gibi hazır su kaynaklarının su seviyelerinin istatistiki ortalamanın altına düşmesi şeklinde tanımlanabilir. Ortalama yağış zamanlarında bile, artan su kullanımı rezervlerin azalmasına neden olacağından hidrolojik kuraklık ortaya çıkabilir.
Tarımsal kuraklık
Toprakta bitkinin ihtiyacını karşılayacak miktarda suyun bulunmaması olarak tarif edilebilir. Her tarımsal kuraklıkta meteorolojik kuraklık meydana gelmekle birlikte, her meteorolojik kuraklıkta tarımsal kuraklık yaşanmamaktadır.
Sosyoekonomik kuraklık
Meteorolojik, hidrolojik ve tarımsal kuraklık unsurlarının bazı ekonomik malların arzı ve talebine olan etkileriyle ilgilidir. Su yetersizliğinin insanları ve yaşamlarını etkilediği zaman sosyoekonomik kuraklıktan bahsedilir.
Geçtiğimiz yüzyılda dünya nüfusu iki kat artarak üç katına çıkmış, dünya genelinde su talebi yedi kat, sulanabilen araziler ise 6 kat artmıştır. Buna mukabil artan su kirliliği kullanılabilir su kaynaklarını azaltmıştır. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü yıllardır artan nüfusun gıda ihtiyacını karşılamak için 2050 yılına kadar mevcut gıda üretiminin iki katına çıkartılması gerekmektedir. Gıda üretiminin iki katına çıkartılması için mevcut arazilerin korunması yanında tarımın değişen iklim koşullarından korunup kollanması desteklenmesi gerekiyor. Ancak tarım arazilerinin hızla amaç dışı kullanıma açıldığı tarımın hor görüldüğü bu durumda nasıl çözümler oluşturacağımız bilinmeyen denklemlerin en karmaşık hali.
Sadece artacak olan nüfusun değil, bugünkü nüfusun da gelir durumu arttıkça gıda tüketimi artıyor, çeşitleniyor. Bu nedenle gıda üretiminin önemi her geçen gün daha da artıyor. Farklı teknikler deneniyor. Laboratuvarda yapay et üretim denemeleri bunun bir örneği. Hayvan varlığımızın girdi fiyatları yanında istihdam sorunları nedeniyle giderek azalması ithalat ötesi laboratuvar ortamında yapay et üretimine kulak kabartmamıza neden oluyor. Mevcut kaynaklarla ve her geçen gün daha da zorlaşan üretim koşulları ile 2050 yılına kadar artan gıda ihtiyacını karşılamak mümkün olacak mı?
Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu özellikle Akdeniz ülkelerini tehdit eden yangın, sel, kuraklık gibi yıkıcı hava olaylarına son yıllarda çokça şahit olurken, buzullar bölgesindeki kopma ve erimelerin dünyada gelecek adına tehlikesinin boyutunu galiba anlayamıyoruz. Dünya genelinde hazırlanan raporlarda bugünden sonra bazı iklim etkilerinin geri döndürülemeyeceği riskine dikkat çekiliyor.
Isınmadaki en ufak artış dahi büyük önem taşıyor. Aşırı uçlarda öngörülen değişikliklerin sıklığı ve yoğunluğu, küresel ısınmada oluşacak her ilave katkıyla birlikte artıyor. Yaz aylarında yaşanan yangınlar ve seller, insan kaynaklı küresel ısınma sonucu iklim sisteminin değişmesiyle aşırı hava olaylarının seyrine örnek oluşturuyor.
İklim değişikliğine bağlı aşırı hava olayları en fazla yaşam alanlarını etkiliyor. Türkiye’de sadece son 1 yılda yaşananlara bakıldığında kuraklık, sel, orman yangınları, aşırı sıcak, aşırı soğuk, hortum, don ve daha birçok felaket yaşandı, kar yağmadı. Aşırı hava olaylarından etkilenmeyen çiftçi neredeyse yok. Her bölgede her çiftçi bir şekilde etkileniyor. Meteorolojik veriler ve bilim insanlarının öngörülerine göre önümüzdeki yıllarda bu durum artarak devam edecek.
Yeni şartlara uygun tarım politikasının mutlaka devreye alınması gerekiyor. Üretimde fiyat politikasının belirlenmesinde dünya örneklemeleri dikkate alınırken iklim avantajları ve örnekleme aldığımız ülkelerdeki üreticinin ne oranda ve şartta desteklendiğine de göz atmamız gerekiyor. Türkiye’ye özgü sorunlara çözüm sağlayacak önlemlerin mutlaka alınması gerekir. Ayrıca, klasik, sadece felaket üzerine kurgulanmış sel, yangın, dolu, kuraklık sigortaları yerine verim kaybından kaynaklanan zararların, gelir kaybını karşılayacak sigortalarının devreye alınması gerekiyor.
Türkiye açısından daha önemli bir başka konu ise yıllardır dile getirilmesine rağmen tarımsal üretimde planlama sorununun bir türlü çözülememesi. Tarımda plansız üretim sorunu var. Kendi haline bırakılmış üreticileri doğru, etkin ve zamanında bir üretim-destek-pazarlama politikasıyla yönlendirmek mümkün. 14 Eylül 2023 tarihinde Tarımsal Üretim Planlaması Hakkında Yönetmelik Resmi Gazete’de yayımlandı. Kanunda ilk defa üretim planlaması ya da planlı üretimin yasal zemini oluşturulmuş, hangi araçlara başvurulacağı ve hedefleri belirtilmiştir. Uygulamaya geçilebilirse kanun değişikliği ile planlı üretim açısından çığır açacak bir sürece de geçilmiş olacaktır.
Üretim planlamasında; suyun merkeze alınacağı, sulama yöntemine uygun bitki deseninin seçileceği, iklim değişikliğinin dikkate alındığı, doğal kaynakların sürdürülebilir kullanılacağı, özetle su varlığına göre tarım yapılacağı hedefi anlaşılmaktadır. Dikkat çekmek isterim ki! Suya göre tarımı havza bazında ele almak yerine “Milli Su Planı, Havza Bazında Su Yönetimi” seçeneği ortaya konulmalıdır.
Suya göre tarımı ezberletmeye çalışılıyoruz ancak tarıma göre su çalışması hakkında yorum yapmıyoruz. Su kısıtı var, ondan deniyor. Yüksek sesle soralım o zaman :Türkiye’mizin yıllık 112 milyar m3 su varlığının yarısı denize dökülen veya sınıraşan sular olarak heba olmakta iken bu suların verimli Anadolu topraklarında üretime dahil edilmesi için neden uğraş vermiyoruz.
Bu planlama yapılırken de ilk sıraya iklim değişikliğinin yarattığı aşırı hava olayları, su kaynakları konulmalı. İklim değişikliği ve su konusunu dikkate almayan hiçbir tarımsal planlama, üretim politikası başarılı olamaz.
Küresel ısınma ile mücadelede ormanların çok büyük önemi var. Orman politikasının mutlaka gözden geçirilmesi, ormansızlaşmanın yaratacağı sonuçlar dikkate alınarak bu konuda katı kararlar alınmalı.
İklim değişikliği küresel ısınma ve mevsim kayması artık ülkemizde her yıl kuraklık, sel, yangın, dolu afeti şekline farklı bölgelerde yaşanmakta ve üstü açık fabrika olan tarım alanlarını tehdit etmektedir. Doğal olarak yağışların yetersizliği ve mevsim normallerinden farklı düşmesi Orta Anadolu başta olmak üzere ülke tarımını tehdit etmektedir.
Sulanabilir tarım alanlarının korunması ve arttırılması için ülkemizde “Milli Su Planı, Havza Bazında Su Yönetimi” uygulaması yapılmalıdır. Bu kapsamda ülke havzaları arası su transferi Devlet Projesi olarak acil ele alınmalıdır. Bunu başardığımızda Ülkemizin tarımı, ticareti ve sanayisi gelişecek, Türkiye’nin gayrisafi hasılasına olan katkısı artacaktır. Artan üretimle birlikte gelişecek olan gıda sanayisinin ihracatı cari açığımızın kapanmasına çok daha büyük katkı yapacaktır. Ülkemiz stratejik önemi daha da pekişecek, 2053 ve 2071 nihai hedeflerimize ulaşmamızda önemli katkı yapacaktır.
Tarımsal ticaretin kalitesinin artırılması ve geliştirilmesi tarımsal üretime değer katacaktır. Dünyadaki tarımsal ürün ihracat pazarında Türkiye hak ettiği yerde değildir. Sanayimiz küresel sisteme entegre oldu ama tarımda ve tarımsal ticarette aynı gelişmeyi yakalayamadık. Tarım sektörü de kendisini tarımsal rekabete hazırlamak zorundadır. Bunun için yeni politikaların geliştirilmesi, köklü dönüşümlerin yapılması kaçınılmazdır.
Tarımda yüksek verim ve kalite odaklı üretime geçilmesi gerekmektedir. Bunun için tarımda; üretim, planlama ve ticaretinde bütüncül bir yaklaşımla ufuk açıcı politikalara ve uygulamalara her zamankinden daha çok ihtiyaç vardır. Unutmayalım tüm plan, proje ve hedeflerde insan faktörünün ön planda tutulduğu kırsal kalkınma öne çıkarılmalıdır. Önemli olan plan program yapmak değil, yapılan plan programların uygulamaya alınmasıdır.
Biz inanıyor ve dua ediyoruz ki! İnsan, hayvan, milyonlarca tür mahlûkat, milyarlarca canlı varlığın sahibi olan Yüce Yaradan çıkış yolu gösterecek, yarattıklarını bencil yarattıklarına muhtaç bırakmayacaktır. Biz insanoğlu da aklımızı başımıza tez zamanda alarak bilimin ışığında doğaya hak ettiği saygıyı gösterelim, haddimizden ve hakkımızdan fazla müdahalelerden vazgeçelim.
#topragınadamı



