Celil Çalış – Toprağın Adamı

Kırmızı Et

ET MESELESİ

Üretemediğin temel gıda ihtiyacının ne kadar milli gelirin olursa olsun dışa bağımlılıkla çözülemeyeceği, hem de gıda güvenliğini düşünürsek içinde bulunduğumuz dünyanın alarma geçtiği salgın hastalık sürecinde daha iyi anlamış olmalıyız. Süt yoksa et yok demiştik. Çünkü et üretimi için damızlık işletmelerin varlığı birinci temeldir. Şimdi ise bir sonraki önemli  konu ot yoksa et de yok! Tarım bir ülkenin sigortası ise hayvancılık tarımın kaskosudur. Başa gelen olumsuzluklarda sigortanın ve kaskonun ne kadar önemli olduğunu hepimiz yaşamışızdır.

Ülkemiz kırmızı et sektörü, 83 milyonluk nüfusumuz yanında, 4 milyon sığınmacı, bu yıl kısıtlı olsa da genel olarak yıllık ortalama 40 milyon kişiyi bulan turistin et tüketimini karşılamaktadır. Sektör, gerek beslenmedeki yeri gerekse üretimdeki mevcut potansiyeli nedeniyle alternatifsiz öneme sahiptir.

Ülkemizin toplam kırmızı et üretimi 2019 yılında 1 milyon 200 bin ton civarında gerçekleşmiş, bunun içerisinde sığır eti üretimi 1 milyon 100 bin ton olmuştur. Koyun ve keçi eti üretiminde azalma tüketici tercihinin etkisi ile devam etmektedir.  İthal edilen canlı hayvan veya karkas et miktarları yıllık et üretimine dahil edildiğinden et üretimimizin belirtilen verilerde olmadığı da bir gerçek.

Arz eksikliği, fiyat dalgalanmaları gibi nakarat kelimelerle hayvancılık sorunlarını dillendirmek ve bu tür mazeretlere sığınmak sorunun asla çözümü olmayacaktır.  Orta ve uzun vade de ana hedefimiz % 100 Yerli Üretim olmalıdır. Türkiye’deki et tüketim alışkanlıklarının değişmesi, tüketimin koyun ve keçi etinden sığır etine kayması et arzı açısından ele alınması gereken bir sorundur. Üremesi ve beslenmedeki rızkını meralardan toplama avantajları ile küçükbaş hayvan yetiştiriciliği teşvik edilmeli ve desteklenmelidir. Dolayısı ile sorunların çözümünde kısa vadeli tedbirler gerekmekle birlikte sürdürülebilir ve yeterli üretimin yapılabilmesi için orta ve uzun vadeli çözümlere ihtiyaç bulunmaktadır. Talebe karşılık arzın yetmediği durumda ithalat seçeneği çözüm değil hayvancılığın önünde her zaman tehdit oluşturmaktadır.

Yem ve yem ham maddeleri, mazot ve gübre, ilaç gibi girdilerin ithalata bağımlı olmamız sebebi ile döviz kurunda yaşanan dalgalanmalar maliyetlere hep olumsuz yansımaktadır. Bu nedenle ülkemizde orta ve uzun dönemde girdi maliyetlerini düşürecek yeni tip yem bitkileri üretim modellerinin planlanması ve bir an önce hayata geçirilmesi sürdürülebilir üretime büyük katkı sağlayacaktır.

Hayvan hastalıkları ve buzağı ölümleri dünyada olduğu gibi ülkemizde de büyük ekonomik kayıplara sebep olmaktadır. Gerekli sağlık ve hijyen kurallarına yeterince uyulmadığı için yılda 350 – 400 bin buzağı kaybedilmektedir. Bu sayı, yıllık gerçekleştirilen ithalata tekabül etmektedir.

Yüksek maliyetler ve hayvan hastalıkları sorunlarının yanında canlı hayvanın ürüne dönüşme aşamasında yani kesimhanelerde hijyen ve modernizasyon sorunları bulunmaktadır. Besicilikte kesim olgunluğuna gelen hayvanın kesilememesi sadece yem tüketimi olarak değil, et üretimi ve kalitesini de olumsuz etkilemektedir.

Türkiye’de karkas fiyatlandırılması yağlı, yağsız, sıcak karkas fire farklılıkları uygulanarak çeşitlilik arz etmektedir. Bu da karkas fiyatı denildiğinde herkesin bu fiyata farklı bir anlam yüklemesine sebep olmaktadır. Ülkemizde yakın zamanda bu farklılıkları ortadan kaldırarak tek bir karkas fiyatını ortaya koymalıyız.

Hayvancılık desteklemeleri içerisinde küçükbaş hayvancılığa ayrılan payın artırılması önem arz etmektedir. Özellikle Milli Tarım Projesinin, gerek hayvan hastalıkları ve hayvansal üretim konusunda gerek ise havza bazlı tarımsal üretim kapsamında sağlayacağı destekler ve politikalar ile önemli bir fırsat yakalanacağı ortadadır. Ancak bu önemli ve değerli fikirler akılda ve projelerde kalmayıp bir an önce barınaklarda yer bulmalıdır.

Ülkemizde kırmızı et üretim rakamları içerisinde küçükbaş üretiminin % 15 seviyelerinde olduğu görülmektedir. Fiyat istikrarının sağlanması için bu oranın tekrar % 25 hatta % 30’lara getirilmesi gerekmektedir. Bu da 1 milyon 200 bin ton civarında olan üretimin en az 300 – 350 bin tonluk kısmının küçükbaş eti üretiminden karşılanması anlamına gelmektedir. Bu üretim artışını yakalayabilmek için mevcut küçükbaş hayvan varlığımızı iki katına çıkarmalıyız.

Bakanlığımızın başlattığı Milli Tarım Projesi kapsamında mera hayvancılığı yetiştirici bölgeleri oluşturulması ve bu kapsamda meraların hayvancılık yapmak ve ıslah etmek isteyen üreticilere kiraya verilmesi çalışmaları hayata geçirilemese de gündemdeki yerini koruyor. Bununla birlikte kaliteli kaba yem açığımızın giderilmesi için meraların üreticilere tahsisi konusunda uygulamada yerel yönetimler ile yaşanan bazı sıkıntılar ile meraların alt yapı sorunlarının (su, elektrik, yol vb.) aşılması ile üretici maliyetlerinin düşürülmesine katkı sağlanacaktır.

Anadolu’da üretimin anlamını bilerek, fedakârca tüm zorluklara rağmen üretimde kalmaya devam eden, et ve süt üreterek, sürekli gündemde olup tartışılan ancak bir türlü planlanamayan tarım sektöründe stratejik öneme sahip gıda ürünlerini, üretmeye mecburuz.

Üreticilerin üretime girme ve çıkma kararını etkileyen çok hassas bir çizgi oluştuğu görülmektedir. Bu çizgi kararsızlık ve umutsuzluğa doğru gidiyor. Ekonomik durgunlukla beraber üreticilerin temel problemlerinde ciddi artışlar devam ediyor. Üreticilerin zorlukları arasında sermaye ihtiyacındaki artış, ikame maliyetlerindeki yükselişler, sermaye kayıpları, finansmana erişimdeki zorluklar var. On yıl geçmiyor ki hayvansal üretimde bir sorun yaşanmasın, süt hayvanlarının kesime sevk edildiği son çareye başvurulmasın. Uzun yılları gözeten gelecek dönemlere ait planları hayvancılık sektörü maalesef yapamıyor.

Gelin beraber hayvansal üretimde girdileri beraber değerlendirelim:

2019 yılı ile 2020 yılını üretimde kıyaslarsak hayvanlarımıza yedirmiş olduğumuz kaba yemlerden; mısır silajı geçen yıl tarlada 170 TL/ton iken, bu yıl 280 TL/ton. Sap saman hasıl otunu geçen yıl 350 TL/ton, bu yıl şimdilik 600 TL/ton, kışa ne olacağını birlikte yaşayıp göreceğiz.  Yonca kuru otu geçen yıl 900 TL/ton iken bu yıl 1400 TL/ton. Kesif yem 2019 Kasım ayından itibaren kıyas yaparsak 1400 TL/ton öderken bu yıl 2100 TL/ton. Veterinerlik hizmetleri ve ilaç giderleri %70, elektrik giderleri iki katına çıkmış durumda.

Buna karşılık üretilen et geçen yıl et süt kurumunun açıklamış olduğu fiyatlar baz alınırsa 32 TL referans fiyatı ile devam etmektedir. Üreticilerimiz çiftliklerde yetişmiş olan hayvanları geçen yılki et fiyatına kestiremiyor, kesim olgunluğuna gelmiş hayvanını kestirmek için maalesef üreticilerimiz referans arar konumdalar. Halkımıza ucuz et tükettireceği iddiasına karşılık 60-70 TL/kg tüketicinin karşılaştığı rakam. Tekrar edelim: “Tüketiciyi korumanın yolu üreticiyi korumakdan geçer”.

Tarımsal üretim o kadar iç içe bir kompozisyon ki! “Toprak, Su yoksa ot yok, Ot yoksa süt ve et yok.”  Et yoksa halimiz nice olur? Bu soruyla karşılaşmamak için,  üretimin sürdürülebilirliği, üreticinin alın terinin karşılığını hayvansal üretimin gelecek planlamasını yaparak karşılamaktan geçtiği aşikardır.

Benim nezdimde sizin en kuvvetliniz, hakkını alıncaya kadar zayıf olan kimsedir. En zayıfınız da, ondan başkasının hakkı alınıncaya kadar güçlü kimsedir, diyor Hz. Ebu Bekir Sıddık.

Tarım Orman Bakanlığımız et ve süt kurumunu yeniden dizayn etmelidir. Sadece ticari değerlendirme değil, katalizör görev üstlenerek kamu yararını gözeten yani kâr beklentisi yerine sosyal devlet önceliği olması gerekir. Bu şekilde fiyat artışı ve azalışlarını kontrol ederek hem üreticiyi hem tüketiciyi korumuş olacaktır.

Hayvancılığımızın gelişmesi için orta ve uzun dönemli, kırmızı et ve süt sektörünün tamamının ortak çıkarlarını koruyan, üreticinin sürdürülebilir üretim yapmasını, sanayicinin yatırımlarını büyütebileceği, istihdam sağlayacağı, tüketicinin sağlıklı, güvenli ve ucuz eti, sütü tüketebileceği şekilde tedbirler alınması şart.

“Bu ülkeye kendi insanından ve kendi hayvanından başkasının faydası yoktur” diyor,  Ord. Prof.Dr. Kadri Bilge EMRE hocamız.

Meseleyi Tarım ve Orman Bakanımıza, Sizleri Allaha Emanet Ediyorum.

#topragınadamı

Celil Çalış

1973 Yılında Konya/Kadınhanı ilçesinde doğan Celil ÇALIŞ, Konya Çumra Ziraat Meslek Lisesinden 1992 yılında mezun olduktan sonra Tarım ve Köy işleri Bakanlığı Erzurum / Çat İlçe Müdürlüğünde Ziraat Teknisyeni olarak göreve başladı. Sırasıyla Antalya / Elmalı, Antalya /Alanya ve Konya İl Tarım Müdürlüklerinde değişik kademelerde görev yaptı.

Previous Post
Next Post

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir