TOPRAĞA SAYGI
TOPRAK : Toprak kayaların ve organik maddelerin ayrışma ürünlerinin karışımından meydana gelen, içerisinde ve üzerinde canlıları barındıran, bitkilere durak yeri ve besin kaynağı olan, belli oranlarda su ve hava ihtiva eden bir maddedir. Belirli hacme sahip toprak yüksek basınçta preslenip içerisindeki su ve hava tamamen çıkarılırsa toprak özelliğini kaybeder; çünkü susuz ve havasız ortamda canlı yaşamaz. Bu yüzden toprak canlı bir varlık olarak da ele alınmalıdır.
Bitkilerin gelişmesini sağlayabilmesi için ihtiyaç duyulan en az 40 cm kalınlığındaki olgun bir toprak tabakasının oluşumu için, 8.000-40.000 yıl gibi bir zamana ihtiyaç olduğunu dikkate alırsak, yenilenmesi çok uzun zaman alan doğal bir kaynak olduğunu görürüz. Bu doğal kaynağı gelecek nesillere sürdürülebilir şekilde aktarılması ve korunması mecburiyetimiz ve vebalimiz vardır.
Son yıllarda dünyada tarım adeta yeniden keşfediliyor. Bir yanda açlık, beslenme yetersizlikleri ve gıda güvencesinde gelecek kaygısı, diğer yanda israfın yaşandığı bir dönemde tarım yeniden gündeme geliyor. Dünyada giderek artan sağlıklı ve dengeli beslenme kaygısı geçmişe yeniden hızlı bir dönüş arayışını da beraberinde getiriyor. Ülkeler telaş içinde. Gıda güvencesi ve gıda yeterliliği alarm veriyor. İnsanlığın ve tüm canlıların geleceği, gıda üretimi ve gıda güvencesi için tarım toprakları alternatifsiz doğal kaynaktır. Toprağına sahip çıkan, onu koruyan ülkeler gelecek yüzyıllara daha güvenli bakabilecektir.
Tohum saç, vermezse toprak utansın. diyor, N.FazıI Kısakürek hiç toprak vermez olur mu? Üstat tohum saçmamız gerektiğini vurguluyor.
İşte, bu süreçte tüm dünyada giderek “toprağa hücum” yeniden başladı.
Dünyada gıdanın bugün ve gelecek için ne kadar önemli bir silah olduğunu gösteren örnekler artıyor. Ülkeler artık tarım topraklarına daha fazla önem veriyor, korumak için daha radikal çözümler arıyor.
Küresel iklim değişikliği ve küresel şirketler, gittikçe daralan tarım alanları için ciddi sorunlar getiriyor. Susuzluk ve kuraklıkla birlikte geçim kaygısı taşıyan, ekmek, iş bulma derdinde olan insanoğlu için karamsar bir tablo var ortada. Modern tarım teknikleri ile birim alandan alınan verim arttırılmasına rağmen mevcut gıda tüketimi artık dünya nüfusunu beslemekte yetersiz kalıyor. Bir yanda yetersiz ve dengesiz beslenme, bir yanda çağımızın en önemli hastalıklarından obezite insanlığı tehdit ediyor. Çözüm su, toprak ve enerji kaynaklarını akılcı, sorumlu ve geleceğe de taşıyabilecek biçimde kullanmaktan geçiyor.
Tarım topraklarının hızla azalması bazen yasal yollarla, bazen de yasa dışı uygulamalarla oluyor. Tarım topraklarının korunması, amaç dışı kullanımının önüne geçilmesi için; 2005 yılında 5043 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu çıkarılmış. 2007 yılında 5578, 2014 yılında 6537 sayılı kanunlarla Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu hakkında değişiklik yapılarak desteklenmiştir.
1 Ocak 2018 tarihinde yürürlüğe giren Milli bir proje önemli bir değer olup, tarımın Milli bir proje olarak ele alınmasından dolayı tarım camiası memnun oldu. Evet, Ülkemiz iklimi, coğrafyası ve Milletimizin aşinalığı ile tarım ülkesidir. Ekonomik kalkınmamızın adresi de tarımdır. Milli tarım projesinin nakdi olarak öne çıkan teşvik ve desteklemelerinin yanında en çok üzerinde durulması gereken maddelerinden birisi 250 büyük ova projesi ve işlenmeyen tarım arazisi kalmayacak maddesidir. Daha ovalar belirlenirken başta Belediyeler ve ranta doymayanlar tarafından Büyük Ovaları nasıl sulandırırız, nasıl geleceğe rant hazırlarız derdine düşüldüğünü örnekleriyle üzülerek görmekteyiz.
21 Kasım 2019 tarihinde Cumhurbaşkanımız tarafından sonuç bildirgesi yayınlanan 3. Tarım şurasının da temelinde olan topraklarımıza sahip çıkacağız ekilmemiş tek karış toprak bırakmayacağız, tarım arazilerini amaç dışı kullandırmayacağız vurgusu çok önemliydi. Aynı zamanda kanun uygulayıcı kurumlara güç veren önemli bir mesajdı.
Kanuni düzenlemeler, Milli Tarım Projesi, 3. Tarım Şurasında sonucunda yer alan bildirilere rağmen tarım arazilerinin amaç dışı kullanımını engelleyemiyoruz. Demek ki yasalarla topraklarımızı koruma yetmiyor. Toprak sevgisi ve bilincini oluşturmamız gerekiyor. Mesele sadece Tarım Orman Bakanlığının çözebileceği bir konu değil. Adres, önce de değindiğimiz gibi temel eğitimde toprak, su çevre bilincinin oluşturulması için Milli Eğitim Bakanlığının müdahil olması gerekiyor.
Toprak ne kadar zengin olursa olsun, ekilmedikçe mahsul vermez.
Kafalar da öyle; ekilmeyen kafalar da fikir üretmez. diyor, Seneca
250 ovanın belirlenmesinde Tarım Orman Bakanlığının Ülke tarım arazilerinin tamamını ova kapsamına alması imar çalışmalarına marjinal alanlara yönlendirmesi artık zarurettir.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve diğer kaynaklardan derlediğimiz verilere göre son 20 yılda yani, 2000-2019 döneminde Türkiye 2,78 milyon Hektar tarım arazisini üretim dışı bırakmış, yani kaybetmiştir. İklim değişikliğinin, kuraklığın, açlık ve yoksulluğun kol gezdiği dünyamızda bu kaybedilen toprağın ne kadar üretim anlamına geldiğini bazı karşılaştırmalarla açıklamak gerekir. Bu alan yaklaşık Belçika yüzölçümünü veya 3 Kıbrıs yüzölçümü kadardır.
Tarım toprakları savaş veya doğal afet nedeni ile değil, en çok imara, inşaata, turizme, sanayi, madencilik için feda ediliyor. Tarım topraklarının tarımsal üretim için geri dönüşü olmayan bir yok oluşuna seyirci kalmamalıyız. Ha zannedilmesin imara, inşaata, turizme, sanayi, madenciliğe karşıyız, kesinlikle bu faaliyetler yapılmalı ancak, Ülkemizin 78 milyon hektar alan içerisinde elimizde kalan 24milyon hektar tarım alanı haricinde yeterince tarım dışı marjinal alanlar bulunmaktadır.
2,78 milyon hektar tarım alanında Türkiye’nin ortalama verilerine göre;
8 milyon ton buğday, 9 milyon ton arpa, (ve bir o kadar da saman elde edilebilirdi), veya 4 milyon ton mercimek üretilebilirdi. • Sulanması durumunda 7 milyon ton kuru fasulye üretilebilirdi, 35 milyon ton mısır veya 150 milyon ton şeker pancarı üretilebilirdi. Bu örnekler artırılabilir. Burada önemli olan milyonlarca dekar tarım arazisi ile aynı zamanda gıda güvencemizi de ne kadar tehlikeye attığımızdır.
2015, BM Genel Konseyi tarafından, “Uluslararası Toprak Yılı” olarak ilan edildi. Dünya toprağın önemini anlamakta ve tarıma yönelmektedir. ,
Geldiğimiz ve gideceğimiz yer olan toprağa saygı önemli bir vazifedir. Tarım Orman Bakanlığının Kamu spotlarında gündemde tuttuğu ancak uygulayamadığımız söyleminde Topraklar bize Atalarımızın mirası değil torunlarımızın emanetidir. Topraklarımızın gelecek nesillere kullanılabilir bir şekilde aktarılması konusunda tüm kurum, kuruluş ve fert bazında hepimizin vebal ve sorumluluğunu var. Emanete hıyanetlik etmeyelim.
Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir. diyor Büyük Önder Mustafa Kemal ATATÜRK
Kanunlarla kaybına engel olamadığımız, kamu spotları ile anlatamadığımız toprağın değerini, hak ettiği saygıyı inşallah kaybettikten sonra anlamayız.
#toprağınadamı


